1990’larda yaşanan siyasi cinayetler, Türkiye’de sosyalist sol ile Kemalist aydınlarla ve onlar üzerinden geniş kitlelerle kurduğu bağı ve genel olarak 1923 Devrimi’nin ilerici kazanımları olan egemenlik, bağımsızlık, halkçılık, kamuculuk ve laiklik gibi ilkelerin toplumsallaşması ve solun meşruiyeti açısından önemli bir damarı koparmış oldu. Bugün Cumhuriyetin kazanımlarının bütünüyle aşındırıldığı bir dönemde Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı cinayetlerinin gerçek sonuçlarını daha keskin bir şekilde yaşıyoruz.
Doğan Avcıoğlu ise bu yaşananlardan çok daha önce Türkiye’nin modernleşme sürecinin en hızlı geliştiği 1960’larda sosyalizm ile Cumhuriyet’in ortaklaştırılması için büyük etki yaratan bir düşünce insanı olarak var oldu. Dönemin siyasi ortamına uygun olarak bağımsızlıkçılığı anti-emperyalist bağlama oturtarak sosyalizmle bağ kurulmasının önünü açmak üzere Kemalizmi solculaştırmaya uğraştı.
Son dönemde, Kemalizm politik örgütü kalmayan bir halk hareketi haline gelirken gençler de Kemalizm ve ondan türeyen bir düşünsel arayış içerisine girmiş görünüyor. Doğan Avcıoğlu da, bu arayış kapsamında, yeniden gündeme geldiği görülüyor.
Bu sayıdaki dosyamızda Cengiz Kılçer’in imzasını taşıyan “Sosyalist bir yön arayışı: Doğan Avcıoğlu’nun devrim kuramına bir yaklaşım” başlıklı yazıda Doğan Avcıoğlu’nun düşüncelerini ve tezlerini bir değerlendirmeye tabi tutuyor.
Dosyamızın “Tarih, teori, strateji: Avcıoğlu’ndan kalanlar” başlıklı ikinci yazısında Irmak Ildır Doğan Avcıoğlu’nun bugün neden yeniden keşfedildiğini ve nasıl var olabileceğini tartışıyor.
Dosyamızın son yazısı ise Kurtuluş Kılçer’in kaleminden çıkan “Kemalizm’den sosyalizme bir köprü: Doğan Avcıoğlu“. Kılçer, Avcıoğlu’nun Kemalizm ve sosyalizm arasında kurduğu bağı ele alıyor.
Büyük bir dönüşümden geçen Türkiye’de görülen arayışların doğru anlaşılması ve doğru kanallara yönelmesi, bugünün gerçeklerinin doğru anlaşılması gerekiyor.
İyi okumalar dileriz…