Dosya

Deprem bölgesinden – 5: “Okumuş insan emekçi halkına karşı sorumludur!” sözünü pratiğe taşıdık

Arjin Avcı – TKH Gençliği

Hatay’da genel durum, birkaç haftada gözlemleyebildiğimiz kadarıyla büyük bir organizasyonsuzluktan ve büyük bir yıkımdan ibaret. Bu yıkım her yönüyle karşımıza çıktı: insanların kendi çabalarıyla bir naylonla çadır yapmasından tutun, çadır yapamayanın nasıl ölüme yürüyerek o çatlamış, eğilmiş evlerine girdiğini en açık hâliyle gördük. Medyada sürekli dile getirilen çalışmayan iş makinelerini en çıplak haliyle gördük. Depremden etkilenen İskenderun’un Mustafa Kemal Mahallesi, İnönü Mahallesi gibi mahallelerinde tek tük araçlar dışında enkazlar terk edilmiş durumdaydı. Arama-kurtarma çalışmalarında yaşanan fiyasko, deprem sonrasında da devam etti anlayacağınız kadarıyla. Maalesef cenazesi olmayan çok az vatandaşımız vardı. Erzak, giyim, çadır ve birçok temel ihtiyacın temin edilmediği birçok köy, mahalle hâlâ mevcut. Hatay’ın genel anlamda kaderine terk edildiği bir çerçeveyle karşılaştığımızı söyleyebiliriz. Halk kendi yarasını kendi sardı: arama-kurtarma çalışmalarında, halkla dayanışma içinde gördüğümüz madenciler, inşaat işçileri, komünist partiler, derneklerle bu yara sarıldı, sarılmaya devam ediyor. Devletin nerede olduğunu ise hâlâ bilmiyoruz. Bıraktığı çadırları dahi dağıtmaya tenezzül etmeyen devlet, bu koordinasyonsuzluğuyla önlem almadığını, deprem vergilerini nasıl çarçur ettiğini, kamuculuğu nasıl bir kenara ittiğini; ettiği tehditlerle nasıl halk düşmanı olduğunu belli etti. Hatay halkı ise kimin nerede durduğunu, ne yaptığını ise açık hâliyle gördü. Kendisine dost olanın sınıf kardeşleri olduğunu gördü. Depremin en başından beri Hatay’da olan bizler, orada olmaya devam ediyoruz, dayanışmanın yaşatacağını biliyoruz.

Üniversiteli gençliğin zaten yıllardır içinde bulunduğu geleceksizlik, umutsuzluk durumu; depremden sonra iyice derinleşmeye başladı. Özellikle Hatay’daki gençlerin eğitim hayatlarını nasıl gözden çıkarmak durumunda kaldığını gördük. Yakınlarını kaybeden, ailesiyle birlikte çadır bile bulamayan gençlerin olduğunu biliyoruz, buna rağmen bizim gibi halkla dayanışma içinde olmaktan, hükümetin yapamadığını yapan gençlerin de olduğunu biliyoruz. Hataylı gençlik bir zorunluluktan dolayı eğitim hayatlarını gözden çıkarmak durumunda kalmışken, AKP’nin nasıl keyfî bir biçimde üniversiteli gençliği gözden çıkardığını da gördük. Krizin faturasını üniversiteli gençliğe kesen patronlar partisi AKP; depremzedelere açabileceği yüzlerce kurumu, sarayı, binlerce boş konutları varken KYK yurtlarına mahkûm bıraktı. Çevrimiçi eğitim kararıyla da ilk gözden çıkarmak istediği kesimi böylelikle belli etti. Gençliği travmasıyla baş başa bırakan, yalnızlaştıran, tepkisini körelten, yan yana getirmek istemeyen, korkan bir iktidar olarak şimdiden tarihin kara sayfalarında yerini aldı. Doğalında, bölgede de gençliğin AKP iktidarına karşı biriken öfkesi depremde yaşananlarla beraber katmerlenerek arttı.

TKH Gençliği olarak ise depremin ilk haftasından beri bölgede yerimizi aldık. Burada yalnızca ihtiyaçların giderilmesi noktasında bir pozisyonla yerimizi almadık. Halkımıza, üniversiteli gençliğe bunun siyasî nedenlerini ve sonuçlarını anlatma, tartışma bilinciyle oradaydık. Bizimle beraber hareket eden gönüllü gençlerle, depremzedelerle bir dayanışma ağı kurduk. Yeri geldi hep beraber çorba dağıttık, çuvallar taşıdık, gidilmeyen köylere ulaştık; fakat en önemlisi temel bir bilinçle yaklaştık. Tüm bu yaşadığımız sorunların altında ezilmememiz gerektiği, yoksulluğun kaderimiz olmadığı bilinciyle yaklaştık. TKH Gençliği olarak zamanında Harun Karadeniz’in “Okumuş insan emekçi halkına karşı sorumludur!” sözünü bu birkaç haftada pratiğe taşıdık, bölgedeki çalışmalarımızla birlikte taşımaya devam edeceğiz.

Büyük bir kriz ortamına doğru gittiğimiz malûm. İlerleyen haftalarda/aylarda bu krizden en çok nasibini alacak bölge Hatay ve Hatay’daki üniversiteli gençler. Genelde depremlerin yalnızca ilk haftalarında değil, sonraki aylarında büyük bir kriz ortamı oluşuyor. Maalesef salgın hastalıklar, geçim sıkıntısı, açlık ve travmatik durumlar, depremin sonraki aylarında derinleşiyor. Depremin sonuçları gençlik açısından da elbette zor bir süreci açıyor; fakat bunu aşacak olan yine birlikten, dayanışmadan ve en önemlisi örgütlülükten geçiyor. En baştan beri bizi yalnız bırakan, üstüne üstlük bize pişkince saldıran bu düzeni, sistemi, sermaye devletini ancak omuz omuza mücadele ederek yerle bir edebiliriz. Bizi enkaz altında bırakanlara muhtaç olmadığımızı, yeni bir ülkeyi enkaz altından omuz üstüne nasıl çıkaracağımızı ancak örgütlülüğümüzle gösterebiliriz. Dolayısıyla hem gençlik açısından hem emekçi halkımız açısından bizi bekleyen gelecek aynı sonuca çıkıyor. Bu düzen yıkılmadıkça her depremde karşılaşacağımız yıkımların düzeyi azalmayacak. Yoksulluğa, ölüme terk etmeye devam edecekler; ta ki “yeter, söz emekçi halkındır!” diyeceğimiz günlere kadar.

Comments are closed.

0 %