Gündem

Benzeşenlerin ittifakı, aritmetiğin siyaseti

Kurtuluş Kılçer

Seçime giderken siyasette parti enflasyonu yaşanmasının bir nedeni, seçim yasasında ittifaklara yer verilmesi olduğu kadar aynı zamanda eteklerindeki taşları döken düzen siyasetinin yeni bir döneme açılmasıdır. 21 yıllık AKP iktidarının yaratmış olduğu tahribat, siyasette yeni arayışları gündeme getirirken, bununla birlikte yeni dönemde herkes bir yer tutmanın arayışına girmiş bulunuyor. Özellikle düzen siyasetinde ortaya çıkan karmaşıklık, başkanlık sistemiyle iki partili rejime doğru geçiş tespitlerini de geçersiz kıldı. 

Hatırlanmayacaktır ama bundan 5 yıl öncesinin tartışmalarından birisi de Türkiye’nin başkanlık sistemiyle birlikte Amerikan tarzı siyasete benzer iki partili sisteme gideceği yönünde idi. Bugün yaşanan parti enflasyonuna baktığımızda bu öngörü gerçekleşmemiş, tersine parti enflasyonu reel olarak karşımıza çıkmış, bu durum başka bir gerçeklikle kendi yolunu bulan su misali belli havuzlarda birikmiştir. 

Türkiye’de siyasetin koordinat düzleminde noktalarını ya da eksenlerini belirlerken bu açıdan karmaşık bir tablodan ziyade noktaların belli eksenler üzerinde toplandığını görüyoruz. İttifaklar siyaseti olarak kodlayacağımız yeni durum, siyasi koordinat düzleminde irili ufaklı birçok politik aktörü yan yana getirmiş durumda. Bunun hem aritmetik seçim hesaplarıyla hem de kutuplaşan siyasette benzeşenlerin yan yana gelmesiyle ilgisi bulunuyor. Cumhur İttifakı, Millet İttifakı, Emek ve Özgürlük İttifakı ile Sosyalist Güç Birliği, hem düzen siyasetini hem de düzen karşıtı siyaseti kesecek bir biçimde siyasetin belirgin eksenlerini oluşturuyor. 

Durum üç aşağı beş yukarı şöyle bir tabloyu betimliyor: Seçim yasasındaki değişiklik ittifakları zorunlu kılıyor; aritmetik hesaplar üzerinden yan yana gelişler siyasetsizlik siyasetini gündeme getirirken, siyasi özneler arasındaki ayrımlar önemsizleşiyor. Öte yandan, doğaldır ki bu durum, benzeşenlerin yan yana geldiği bir öbekleşmeye tekabül ediyor.  Burjuvazinin bir kanadını temsil eden Cumhur İttifakı, düzen siyasetinin katı halini oluştururken Millet İttifakı, birçok ortak noktasıyla birlikte, burjuvazinin başka bir kanadının temsiliyeti üzerinden düzenin sıvı halini meydana getiriyor. HDP’nin çatısını ördüğü Emek ve Özgürlük İttifakı ise son kertede Yeşil Sol Parti ile birlikte liberalizmin buluştuğu bir zemine dönüşürken, düzen siyasetinde ara bağlaç rolü görüyor. Bu açıdan siyaset düzlemine kuş bakışı bakıldığında düzen karşıtların toplaştığı odağı ise Sosyalist Güç Birliği ifade etmektedir. 

AKP’nin 21 yıllık iktidarının gösterdiği açık gerçek, AKP’nin doğrudan sermaye sınıfının gerici çıplak diktatörlüğü olmuştur. 21 yıllık iktidar, bir istibdat rejimi olarak yağma, talan ve sömürü düzeninin hukuksuzluk üzerine oturmuş bir tek adam rejimi olarak kodlanabilir. Bir yandan milliyetçi ve dinci hamasetle bezenmiş bir popülizm, diğer yandan doğrudan mafya, çete, tarikat ağlarının iç içe geçtiği sağcılığın billurlaşmış halinden ibaret bir anlayış. Doğrudan terör cinayetleri ile anılan ve toplum hafızasında domuz bağı ile hatırlanan şeriatçı ve Kürtçü Hizbullah’ın Cumhur İttifakı’na dahil edilmesi, mafya ve uyuşturucu baronlarının siyasi temsiliyetini üstlenmiş AKP açısından sorun teşkil etmemektedir. Benzer bir biçimde kendi içinde siyasi cinayet işlemekten bile çekinmeyen MHP’nin tarihi zaten mafya ve çete tarihi olduğundan, aynı zamanda Türkiye’de kontrgerilla örgütlenmesinin uzuvlarını kendi içinden çıkarması bakımından dinci-Kürtçü bir terör yapılanması ile ittifak yapması MHP açısından da sorun oluşturmamaktadır. Seçim hesapları ve oy hesapları bir tarafa, ortaya çıkan tablonun mafya-çete-tarikat-gladio artıklarının toplandığı bir odağı göstermesi benzeşenlerin yan yana geldiği bir tabloyu açık olarak gösteriyor. AKP eliyle kurulan rejim tek başına bir başkanlık rejimi olarak görülemez, aynı zamanda kolonlarını tarikat-mafya-sermaye birliğinin oluşturduğu bir rejimdir. Bu rejimin sahiplerinin bugün Cumhur İttifakı’nda buluşması, düzen siyaseti açısından “ortak çıkar gruplarını” yan yana getirmiş, sağcı, militarist, mafyatik ve gerici odakların aynı çatı altında buluşmasıyla sonuçlanmıştır. 14 Mayıs’ta yapılacak olan seçimler, yeni bir dönemin arifesinde bütün aktörlerin ve çıkar gruplarını, bu anlamıyla benzeşenleri toplamıştır. MHP’nin Türk-İslamcılıktan Kürt-İslamcılığa doğru yönelişinin böylesi bir zemini bulunuyor ve bu durum bir kez daha siyasetsiz siyasetin örneği olarak karşımızda duruyor. 

Benzer bir durum Millet İttifakı için de geçerli. 1965 seçimlerinden sonra kendisini ortanın solunda tarif eden CHP, yaklaşık 20 yıllık bir dönüşüm sürecine tekabül eden bir değişim içinde. Bu değişimin vardığı nokta ise ortanın solundan ortanın sağına geçiştir. Türkiye siyasetinde AKP eliyle yürütülen karşı-devrim süreci, merkez sağın tasfiyesi ile sonuçlanmıştı. AKP merkez sağı boşaltmıştır, bugün merkez sağ bizatihi CHP eliyle yeniden kurulmaktadır. AKP’den kopan iki partinin ya da Saadet Partisi’nin seçim aritmetiği üzerinden Millet İttifakı içinde yer alması bir parametre olmakla birlikte, CHP çatısı altında yan yana gelmelerinin asli politik zemini ise merkez sağ bir ekseni ifade etmesidir. Bu açıdan düzenin bir başka kanadı, AKP eliyle rayından çıkarılan düzen siyasetini “yeniden rayına oturtma” hedefi taşıyarak “işleyen bir devlet ve siyaset düzeni” hedefinde bulunan Millet İttifakı’nın buluştuğu eksen merkez sağ olmaktadır. Altılı masa mutabakatı olarak kamuoyunda bilinen Millet İttifakı’nın temel belgesi, merkez sağ eksenin de asgari programı. Emperyalist sistem ile uyumun ve sermaye birikim modelinin rayına oturtulmasının merkeze alındığı bu programda emperyalizme karşı tutum ile laiklik talepleri neredeyse yok. “Kıdem tazminatını gözden geçireceğiz” ibaresinin bu mutabakat metninde yer bulması ise Millet İttifakı’nın sınıfsal karakterini gösteren bir burjuva talep olarak merkez sağın işareti sayılmalı. 

Düzen siyaseti yeni bir döneme girecek. Yeni dönemin arifesinde düzen siyasetinde herkes bir yer kapmaya çalışıyor. Bu arayışın ya da yerini bulma döneminin benzeşenlerin yan yana geldiği bir tabloyu ortaya çıkarıyor. 

Düzenin muhalefetinde de benzer bir durum söz konusu. 20 yıl öncenin politik analizlerinde çokça yer verdiğimiz bir sınıflamayı bugün yapabilir miyiz? Genel anlamıyla solun, ulusal, liberal ve sosyalist sol olarak bölündüğü bir tablodan bugünkü resme baktığımızda değişim burada da kendini göstermektedir. Hatta Türkiye solundaki ayrımı reformizm-devrimcilik üzerinden ele aldığımızda bile bugün gelinen noktada temel taşların yerinden oynadığını görmekteyiz. Neredeyse ülkenin devrimci-demokrat hareketlerin büyük bir çoğunluğu bugün HDP çatısı altına girmiş durumdalar. Sandık yerine sokağı, parlamento yerine kitle mücadelesini başa yazan birçok devrimci hareketin bugün HDP çatısı altında Meclis siyasetinin bir parçası haline geldiğini görüyoruz. 

İşin politik düzlemdeki tarafı ise daha belirgin. Devrimci demokrasinin adım adım reformist/liberal bir eksene doğru kayması gibi ulusal solun da doğrudan düzen siyasetine eklemlendiği hatta AKP ve MHP blokuna yanaştığını görmek zor olmasa gerek. Yeni bir durumla karşıya karşıya kaldığımız açık. Liberalizmin ideolojik etki ve çekim alanında bulunan solun, bu “indüksiyondan” fazlasıyla etkilendiği ve yapısal değişim geçirdiğini saptamak ilk yazılması gereken tez. Kürt siyasetinin uzunca bir süredir girdiği yönelim, bugün Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi çatısı altında seçimlere gireceği bir süreçle sonuçlandı. Sürpriz sayılmamalıdır; Kürt siyasetinin soldan liberalizme kayışı uzunca bir süredir devam ediyordu ve bugün HDP’yi politik bir kimlikle tarif edeceksek liberal-demokrat bir çizgiyi temsil ettiğini söylemek mümkün. Türkiye solunun önemli bir kesimi, farklı saiklerle de olsa – programatik, devrim stratejisi ya da ulusal soruna bakış – Kürt siyaseti ile ittifakı stratejik bir ittifak olarak görmekte ve bunun gereği olarak da ortak bir zeminde buluşmaktadır. Doğaldır ki, siyasetin nesnelliği ve süreci tekil tekil öznelerin kendilerine ve ittifaka yüklediklerin anlamın çok dışında başka anlama karşılık gelen yeni bir zemin yaratmaktadır. Bu zemin de yetmez ama evetçilerin ruhunu üflediği liberal bir politik zeminin ve odağın dışında başka bir şey değildir. Düzen muhalefeti cephesinde, bu açıdan yeni bir durum ortaya çıkmış, yeni bir benzeşme hali bugün HDP/Yeşil Sol ekseninde ortaya çıkarken Türkiye siyasetinde sol liberal eksen etrafında bir kümelenme meydana gelmiştir. Bu durumun geçici mi yoksa kalıcı mı olacağını bugünden kesinlik mertebesinde saptamanın elbette zorlukları var, ancak siyasetin mantığı, böylesi bir yolun siyasette bir boşluğu doldurduğunu ifade etmek gerek. Adım adım Türkiye sosyalist hareketinin önemli bir bölmesi yeni bir likidasyon süreciyle birlikte liberal siyasetin soldan uzuvları haline gelmektedir. 

Düzen muhalefetinde bir başka olgu ise sosyalist solun, bütün bu süreçte kendi eksenini ve duruşunu korumaya çalıştığı olarak söylenebilir. Düzenin bir kanadına yedeklenmeden ve düzen siyasetine payanda olmadan bir devrimci ekseni çizmeye çalışan sosyalist solu meydana getirenlerin de belli açılardan benzeşenlerin yan yana geldiği bir tabloya denk geldiklerini görebiliriz. Tek bir önemli farkı ise “aritmetik siyaset” üzerinden bir politik benzeşme halinin burada geçersiz olması… 

Seçimlere ramak kala Türkiye siyasetindeki umum-i manzaranın resmini çizmeye çalıştığımızda ilk elden görünen figürleri bu şekilde tarif edebiliriz. Artık “aritmetikçi siyasetin” galebe çaldığı “siyasetsiz siyasetin” her özneye birbirine benzeştirdiği bir süreçten geçiyoruz. İlke, program, ideolojilerin yerini aritmetik seçim hesaplarının aldığı, en temel ayrım noktalarının belirsizleştiği, tarihsel rol ve misyonların unutulduğu bir benzeşme hali aynı zamanda siyaset düzleminin fay hatlarına işaret ediyor. Başka bir kavramla ifade etmek gerekecekse eğer seçim aritmetikleri üzerinden kendini var eden “yancılık” siyasetinin başat olduğu bugün bir fetret dönemine benzetilebilir. Yancıların ne olacağı, ana akım ve ara akımların nasıl bir yol izleyeceğini birlikte göreceğiz. 

Türkiye solu açısından bakarsak, düzen karşıtı eksenin merkezi de, sağı da, solu da dolu gibi…

Comments are closed.

0 %