Gündem

Gençlik Geleceksiz mi? Ya da Kapitalizm Başardı mı?

Tilbe Su Aslanpay

Aydınlanma çağının ötesine çoktan geçmiş, bilimin, aklın, gelişen teknolojilerin önünün alınamadığı dünyamızda, tüm bunların aksine ülkemiz korkunç bir hırs ve vicdani yitiklikle orta çağ karanlığına itiliyor. Kapitalizm, yapısı gereği, sınıfsal olarak ekonomik bunalımlara yol açarken bugüne kadar kısmen inşa edilebilmiş medeni, hukuki ve ilerici yapıya açılan savaşla toplumsal bir yozlaşmayı da son derece hızlandırdı. Politika tam da kapitalizmin istediği gibi düzenin aktörlerinin eline teslim edilip toplumun hayata politik katılımı zayıfladıkça sistem daha rahat işler hale geldi. İktidar AKP’ye, “muhaliflik” dükkanlaşmış burjuva partilere bırakıldı. Gün sonunda ise siyasi kararların çıktısı ideolojik bir boşluğu yaratmaya, düzenin kanıksanmasına, gerici rejime her geçen gün daha fazla alan açılmasına yetti.

Peki tüm bunlar Türkiye gençliğini nereye sürükledi ve sürüklemeye de devam ediyor? Gençlik tam anlamıyla düzene lokma olurken tüketilen gençliğin krizlerini düzenin krizlerinden ayrı görebilir miyiz?

Bu yazımızın ana gayesi işte bu sorularla gençlerin mevcut durumuna ve politik değişim aşamasındaki konumuna yanıt üretmeye çalışmak.

Geleceği Tükenten Bir Düzen

Öncelikle kurulu düzenin her şeyi tükettiği gibi geleceğimizi de nasıl tükettiğini ve hatta tüketmeye mecbur olduğunu anlamaya çalışarak başlayabiliriz. Toplumumuzun resmen kanıksadığı ve değişimin mümkün olmadığına inandığı kapitalist dünya içerisinde, kapitalizm de kendisine yönelik herhangi bir tehdit görmüyorken bütün hamlelerini çekinmeden hayata geçirebiliyor. Daha da somutlaştırmak gerekirse sınıflar arası açının daha da büyüdüğü, temel hak ve özgürlüklerin çiğnendiği, mafya ve çete düzeninin ve kara paranın meşrulaştığı, kültürel yozlaşmanın had safhaya ulaştığı günlerdeyiz. Düzenin mevcut durumunu elimizden geldiğince genel bir çerçeveden açmaya çalıştık çünkü bu dünyayı tanıyarak geleceğin ne kadar mümkün olup olmadığını tartışmak daha da kolay olacak.

Sömürünün meşrulaştığı, üzerine dinci gericiliğin her geçen gün kendisine daha rahat bir zemin bulmak için çabaladığı Türkiye’de, nüfusun önemli bir kısmını oluşturan gençliğin bundan nasibini almamasını beklemek mümkün değil. Hatta hedef tahtasının ortasına gençliğin oturtulduğunu söylemek dahi mümkün.

Düzenin bütün kirli çamaşırlarını ortaya çıkarmaktan çekinmediğini, emekçi kesimi her geçen gün daha da ezdiği göz önünde bulundurulursa krizlerin bitmek bilmeyeceğini söylemek mümkündür. Ekonomik, siyasi, çevresel ve daha birçok spesifik isim vererek bu krizleri arttırabiliriz. Tüm bunların önemli noktası ise şudur ki fiziksel olarak geleceğimizin yok olduğu ve ve bu gerçeğin karşısında geleceğin öznesi olan gençler için yaşamın oldukça anlamsızlaştığıdır. Gün sonunda söylenebilecek olan ise artık düzen ve siyasi temsilcilerinin geleceğimizi tükettiği ve yaşamlarımızı elimizden aldığıdır.

Gençlik Uçurumun Kıyısında Mı?

Yukarıda, genel olarak düzenin verili durumuna dair birtakım saptamalar yaptık. Yapısal olarak düzeni tanımak onun rejimlerini ve siyasetini daha kolay anlamamıza olanak sağlayıyor. Bu yazı aslında son zamanlarda üniversite öğrencileri arasında artan intihar vakaları ve öğrenci gençliğin bunlara gösterdiği tepki üzerine yazılıyor. Fakat ne bu intiharlar ne de bu tepkisellik yukarıda anlattıklarımızdan ayrı bir noktada ele alınamaz. Yaşamlarımızın siyasal karakterinin bilincinde olarak gençliğin yaşadığı sorunları da politik bir zeminden ayırarak ele alamayız.

20 yılı aşan iktidarı ile AKP, hayata geçirdiği ekonomi politikalarının üzerine siyasal İslam’ın temsilciliğini üstlenerek gerici bir karakterle toplumsal dönüşümü hedef alırken, gençliğin de kendi karakterine uygun olarak dönüştürülmedi de burada AKP için önemli bir yer tutmaktadır. Hedeflenen ideolojik dönüşümün yeni kuşaklar üzerinden sağlanıp garanti altına alınabilmesi için salt liseler değil, ilkokullara kadar ciddi müdahalelerden sözetmek olanaklıdır. Elbette üniversite ve akademik alan üzerine müdahalelerle yetinmesini beklemiyoruz.

AKP, düzenin tam boy temsilcisi olarak geçtiğimiz iktidar dönemi boyunca yapması gerekeni yapmış; özelleştirmelere alan açmış, devletin kalan kısmıyla kamucu karakterini yok etmiş, devlet kurumlarını işlevsizleştirmiş, yaşamı tam anlamıyla “Parayı veren düdüğü çalar” diyerek şekillendirmiştir. Bugüne kadarki politikaları bizler için şaşırtıcı değil, düzeninin bir aparatı olarak tam da kendisinden beklenilendir. Fakat özellikle altına çizmek gerekir ki AKP iktidarını teşhir ederken düzenin diğer siyasi yapılarının AKP’den farkı olduğunu düşünmemek takınılan karşı tavrı AKP’ye indirgememek gerekir. Kapitalizmle ve onun gerici rejimi ile topyekûn bir savaş vermek, burjuvadan kopamayan tüm hareketleri karşıya almak gerekiyor.

Yine düzene ve AKP’ye karşı verdiğimiz bu özetin ardından ana konumuza dönelim. Peki tüm bunların ardından gençlik özelinde yaşamı bir uçurumun kıyısında tariflemek doğru olur mu?

Bizce bu çarpık düzen içerisinde yalnızca gençlik için değil aslında toplum olarak bir uçurumun kıyısındayız. Gençler ise geleceğin öznesi olarak çoktan topun ağzında sıralanmış durumdalar. Bu durumu kanıtlar nitelikte örnekler her geçen gün sayısı artarak karşımıza geliyor. Okuyan, okumayan, çalışan gençlik bir toplam olarak düzene rağmen ayakta kalmaya çalışmakta. Çoktan emek saflarına geçmiş olanlar sömürü çarkına takılmış, üniversitede kendine yer bulanlar ise yaşam şartlarının ağırlığı altında ezilmekte hem de üniversitelerin meslek edindirme konusunda işlevsizleşmesiyle biçare durumdadır. Öğrenciler geçinememekte, kampüslerde bir yaşam bulamamakta; mezunlar işsizlikle yoksullukla cebelleşmektedir. Eğitim hayatının zorlayıcılığı, geçtiği bölümlerde ise mezun olduktan sonra verilen emeklerin karşılığının alınamayacak olması, büyük bir yoksulluğun, borç batağının içerisinde yaşamaya çalışılacak olması oldukça karamsar bir tablo çizmektedir.

Son zamanlarda gençler arasında sık sık yaşanan intihar vakalarının sebepleri de tam olarak buraya oturmaktadır. Çaresizlik, umutsuzluk ve tükenmişlik hissi ile yaşamdan kopan onlarca genç onlarca gelecek… Bu vahim tabloya rağmen ne mevcut siyasi iktidarın ne de düzen muhalefetinin daha iyi bir seçeneğinin olmayışı oldukça sessiz kalışları ve olayların üzerini kapatmaya çalışmaları düzenin gerçek yüzünü yine ortaya döker durumdadır. Yukarıda da dediğimiz gibi gençliğin uçuruma götüren bu köhne düzenin geleceğimizi tükettiği oldukça açıktır.

Peki bunca olumsuzluğa rağmen değişimin ve dönüşümün, geleceğin öznesi gençlerin öfkesi her seferinde çaresizlik içinde ölümle mi sonuçlanacak?

Öfkemiz İsyana mı Dönüşüyor?

Düzen kelimesini defalarca kez kullanıp yazımızda kapitalizmin ve dinci gerici rejimin gençliği nasıl yalnızlaştırdığını ve çaresizleştirdiğini vurgulamamıza rağmen haksızlığa boyun eğmemenin ve yaşamak için oluşan direncin dinamikliğini elbette gözardı etmeyeceğiz. Bu kısmı özellikle yazımızın sonuna bıraktık çünkü bu sayfadan ayrılırken yaşamın yine her şeye rağmen yeni kuşakların ellerinde yeşereceğini vurgulamak ve sizlere bu karanlığa rağmen öfkenin isyana dönüştüğü kıvılcımların var olduğunu da söylemek isteriz. Yaşanılan kayıpların ardından yurtlarda kalan binlerce öğrencinin öfkesinin nasıl ortak bir sese dönüştüğünü, “Düzeniniz batsın, gençlik yaşasın!” sloganlarının nasıl yükseldiğini yine bu dönemde gördük çünkü. İnsanca bir yaşam talebinin, adalet ve hak arayışının yok olmasının mümkün olmadığını herşeye rağmen ve yine gördük çünkü.

Yeterli mi? Elbette değil. Tüm bu sürecin ne kadar politik olduğunu ve düzenin yapısal özelliğinden kaynaklandığını görmeden salt vicdani bir tepki ile değişim elbette mümkün değil. Fakat düzenin kendi kendini teşhir etmesi üzerine insanlığın vicdanının örgütlü bir sese dönüşmesi ve bu çürümüşlüğe karşı bütünlüklü bir tavır alındığı takdirde dönüşümün hiç de uzak olmadığını bilmek gerekiyor. Gençlerin boyun eğmediği, öfkesinin isyana dönüştüğü bu anları güne hapsetmemek, tepkiselliğe sıkıştırmamak ana gaye olmak zorundadır. Değişim anına kadar düzene karşı tavrını koruyan, sistemle her dakikasıyla kavga eden bir irade üstlenmek geleceği yaratacak, bizi ileriye taşıyacak olan yegane şeydir. Ve bunu başarmak için gençlik umudunu diri tutarak mücadele edecektir.

Comments are closed.

0 %