Gündem

Bahçeli Nereye Koşuyor: Bahçeli’nin Siyasal Sicili Üzerine Bazı Hatırlatmalar

Ali Ateş

Son dönemde ülke siyasetinin en önemli gündemlerinden birisi, kamuoyunda muhalif olarak bilinen bazı isimlere yönelik sokak şiddeti. Buna sivil faşist saldırı da denebilir. Bu saldırıların ortak noktası ise özellikle eski ülkücülerin ve şimdiki Milliyetçi Hareket Partisi yönetimi ile Devlet Bahçeli’ye muhalif kesimlerin hedef alınması. Aynı zamanda hedefteki isimlerin saldırı öncesi doğrudan Bahçeli’yi eleştiren görüşler ileri sürmeleri ve yazılar kaleme almaları.

MHP’nin bölünmesi ve Meral Akşener-Koray Aydın liderliğindeki İyi Parti’nin (İYİP) kurulması sonrası faşist hareket içindeki tartışmalar daha da alevlenmişe benziyor. Bu tartışmaların merkezinde ise doğrudan Bahçeli oturuyor.

Hatta MHP’nin kurucu lideri Alpaslan Türkeş’in iki oğlu, Devlet Bahçeli karşıtı açıklamalar yaparak bu tartışmalarda doğrudan tutum alıyor, Bahçeli’nin AKP destekçiliğini eleştiriyor, “Saldırı emri Bahçeli tarafından verildi” minvalli iddiaları destekler mahiyette ‘azgın milliyetçilik’ eleştirisi bile yapıveriyorlar!

MHP cenahından ise ‘azgın milliyetçilik’ suçlamasına, geçmiş hatırlatılarak, ‘azgın komünizm’ söylemi ile yanıt veriliyor; milliyetçilik/faşizm rekabetinin dibine vuruluyor. Elbette Meral Akşener’in liderliğini yaptığı MHP’nin mitozu neo-faşist parti bu suçlamalara karşı “En büyük sol düşmanı benim” içeriği ile karşı hamlesini yaparken, milliyetçilik/faşizm rekabetini daha da kızıştırıyor.
“Sn. Dr. Devlet Bahçeli; siz de çok iyi biliyorsunuz ki, Ülkücü hareketin 12 Eylül öncesi bölücü ve Marksistlere karşı verdiği mücadelede binlerce şehidi ve gazisi var. Bu süreçte Türk milliyetçileri hapis yattı, işkence gördü, yargılandı ve ağır bedeller ödedi. Siz bu mücadele yıllarında Türk milliyetçilerinin hasımlarıyla muhatap olup bir fiske dahi yediniz mi? Veya bir fiske attınız mı? Bir gün emniyette veya adliyede ifade verdiniz mi?”
Bahçeli’ye dönük rakip hareket tarafından dile getirilen ‘iddia ve suçlamalara’ geleceğiz. Ama önce küçük bir parantez açalım; o da; iki faşist hareketin tartışmasında sol düşmanlığının hâlâ geçer akçe olması. İYİP’in, MHP’den farklılaşıp daha çağdaş ve kentli bir hareketi temsil edip etmediği alıntılanan bu satırlarda yeterince somut olarak ortaya çıkıyor olsa gerek.

BAHÇELİ: TARTIŞMALARININ MERKEZİNDE DURAN FİGÜR

MHP’nin bölünmesi ve Meral Akşener-Koray Aydın liderliğindeki İYİP’in kurulması sonrası faşist hareket içindeki tartışmalar daha da alevlenmişe benziyor. Bu tartışmaların merkezinde ise doğrudan Bahçeli oturuyor.

Bahçeli’ye “Sen mahkemeye ya da emniyete hiç düştün mü?” diye soruluyor, Bahçeli’nin, -kendi kavramlarıyla- ‘milliyetçiliği, ülkücülüğü’ ya da aslında ‘sol düşmanlığı’ ölçülüyordu. Bugün faşist hareketin bütün bölmelerinin tartışmalarının merkezinde duran figür Bahçeli. Ama Bahçeli, sadece ülkücü camianın tartıştığı bir figür değil, aynı zamanda Türkiye siyasetinde de ‘çıkışlarıyla’ önemsenen ya da sürekli izlenen bir kimlik. AKP’yi aslında MHP’nin yönettiği, Erdoğan’ın Bahçeli’ye mecbur kaldığı tezlerini “eğer Bahçeli isterse Türkiye erken seçime gider” görüşleri izliyor.
Bahçeli, bu açıdan sadece Başbuğ sonrası MHP’nin liderliğini üstelenin bir isim değil aynı zamanda düzen siyasetinin dizaynında önemli bir aktör olarak öne çıkıyor. Bahçeli’nin bugün ne yaptığı ya da yapabileceği sorularına yanıt ararken aynı zamanda Bahçeli’nin geçmişte yaptıklarına kısaca bir göz atmak, Bahçeli’nin siyasal sicilinin kabaca bir fotoğrafını çekmek önem taşıyor.
Yeniçağ Gazetesi’nin imtiyaz sahibinin iddialarından birisi daha aşağıda. Bahçeli’nin gerçek kimliğini göstermesi bakımından bu satırlar manidar:
“23 Şubat 1978 günü, polis, bir ihbar üzerine Adana’dan Ankara’ya gelen Renault marka bir arabayı Kepekli Boğazı’nda durdurdu. İçinden MHP Gençlik Kolları’na kayıtlı kişiler çıkan arabanın bagajındaki portakal sandıklarının altında 2 makineli tüfek ile cephane bulundu. Arabada yakalananlar ifadelerinde, silahları dönemin ülkücü lideri Muhsin Yazıcıoğlu’na götürdüklerini söyleyip bir de ayrıntı verdiler:
‘Biz o gün yemdik. Polis bizle uğraşırken Ankara’ya iki kamyon dolusu silah girdi.’
Bagajında silahlar ve cephane bulunan 01 FE 994 plakalı o beyaz renkli Renault marka otomobil kime aitti dersiniz?
Bugün MHP Genel Başkanı olan Devlet Bahçeli’ye…’
Türkiye’de 1980 öncesi faşist saldırıların boyutu bugün herkes tarafından yeterince biliniyor. Keza Bahçelievler Katliamı başta olmak üzere dönemin birçok siyasal cinayetinin arkasındaki tetikçilerin dönemin Ülkü Ocakları üyeleri olduğu da çok iyi biliniyor. Bahçeli’nin bu dönemdeki rolü, daha dün CHP ile ittifak halindeyken unutulmuş, bugün AKP ile ittifak halindeyken yeniden hatırlanıyor.

BAHÇELİ’DEN AKP’YE YARDIM ELİ

Bahçeli, sadece ülkücü camianın tartıştığı bir figür değil, aynı zamanda Türkiye siyasetinde de ‘çıkışlarıyla’ önemsenen ya da sürekli izlenen bir kimlik. AKP’yi aslında MHP’nin yönettiği, Erdoğan’ın Bahçeli’ye mecbur kaldığı tezlerini “eğer Bahçeli isterse Türkiye erken seçime gider” görüşleri izliyor.

Hatırlanması gereken sadece bunlar değil; Bahçeli’nin siyasal sicili, kendisinin siyasal misyonunu da ortaya koyuyor. Bu siyasal misyon bugün AKP’nin iktidarının sürdürülmesi ve tek adam rejiminin korunması iken geçmişte de bir Amerikan projesi olan AKP’nin önünün açılması olarak karşımıza çıkıyor. Çok fazla bilinen bir gerçeği yeniden hatırlatalım: Ecevit’in başbakanlığını yaptığı DSP-MHP-ANAP koalisyonu, 15 Temmuz 2002 tarihinde MHP lideri Bahçeli tarafından ‘erken seçim çağrısı’ ile bozulmuştu. Kemal Derviş’in ekonomiyi kurtarmak için yurtdışından getirildiği süreçte Bahçeli tarafından yapılan açıklama şuydu:
“Siyasi hayatımızda çok hızlı gelişmelerin yaşandığı çalkantılı bir dönemden geçilmektedir. Türkiye artık dönüşü olmayan bir erken seçim sürecine girmiştir.”
Bahçeli bu açıklama ile erken seçim için 3 Kasım 2002 tarihini işaret etmişti. Aslında bu adım AKP’nin iktidarının önünün açılmasından başka bir şey değildi. Bu seçimlerde MHP baraj altında kalmış, Bahçeli seçim akşamı istifa etmiş, ancak sonradan istifasını geri çekerek MHP’nin başında kalmaya devam etmişti. Bahçeli’nin misyonunu anlamak için Kemal Derviş ile ortak zeminlerine ayrıca dikkat çekmek gerekir:
“Bu sürece katkı sağlayanlardan ikisi Kemal Derviş ile Devlet Bahçeli ise bir diğeri de Deniz Baykal’dır. Bahçeli erken seçimin, Baykal ise Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığının önünü açmıştır. Deniz Bey’in bunu yapması noktasında ileri sürülen iddialardan biri şudur: Tayyip Bey Baykal’a cumhurbaşkanlığı sözünü vermiştir.”
Ecevit Hükümeti’nin düşürülmesi ve erken seçim kararı AKP’nin önünün açılmasında Bahçeli’nin oynadığı rol tek değildi. Sonrasında AKP’nin yeni bir siyasal rejim inşasında her sıkıştığı noktada Bahçeli devreye girmiş, AKP’nin can simidi ya da gizli ortağı olarak hep devrede kalmıştır. AKP’nin, Büyük Ortadoğu Projesi’nin ‘misyon partisi’ olarak iktidara taşındığı bugün artık tartışma götürmüyor. Emperyalizmin ‘uyumlu İslam’ projesinin rol modeli olarak misyon yüklenen AKP’nin iktidar olmasında ya da sıkıştığı her noktada Bahçeli’nin doğrudan devreye girmesi bugün kimse için şaşırtıcı değil. Yine önemli sıkışma noktalarından birisi de 2007 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimleri gündemi idi. Abdullah Gül’ün adaylığı üzerine başlayan tartışma ve düzen siyasetindeki sıkışma doğrudan Bahçeli’nin devreye girmesiyle hem AKP içindeki tartışmaları hem de düzen siyasetindeki sıkışmayı çözücü bir işlev görmüştü. Yine Bahçeli’nin unutulan adımlarından birisini bir alıntıyla hatırlatalım:
“2007 seçimleri ile TBMM’ye giren MHP’nin Başkanı Bahçeli şu açıklamayı yaptı. ‘Biz cumhurbaşkanlığı seçiminde Meclis’e gireceğiz.’ Bunun anlamı şuydu: Abdullah Gül’ün AKP oyları ile seçilmesi için TBMM’deki oylamaya katılan milletvekili sayısının toplamı Anayasaya göre 367 olması gerekiyordu. AKP dışındaki partiler TBMM’deki oylamaya katılmasa Abdullah Gül’ün AKP oylarıyla seçilmesi kural gereği mümkün olmayacaktı.
Tayyip Erdoğan bir ara bu kartı ileri sürerek partisindeki Gülcüleri frenledi. Ne zaman Bahçeli “ben Meclis’e gireceğim” dedi, o dakika Tayyip Erdoğan, partisi içindeki Gülcülere teslim oldu. Evet, tekrar iddia kabilinde aktarayım, Tayyip Erdoğan’ın Yaşar Büyükanıt’a verdiği Vecdi Gönül sözü bu şekilde yerine getirilemedi ve Erdoğan, Gül’ü Çankaya’ya taşıdı. Bu şekilde Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül de CIA-MOSSAD çetesi FETÖ ile el ele vererek Ergenekon-Balyoz kumpaslarının önünü açtı ki hatırlayalım, Ergenekon bağlamında operasyon emrini ilk veren Abdullah Gül’dür.”

SONUÇ YERİNE

Emperyalizmin ‘uyumlu İslam’ projesinin rol modeli olarak misyon yüklenen AKP’nin iktidar olmasında ya da sıkıştığı her noktada Bahçeli’nin doğrudan devreye girmesi bugün kimse için şaşırtıcı değil.

Devlet Bahçeli’nin bugün oynadığı misyonun yönü nedir sorusunun yanıtı, belki de Bahçeli’nin siyasal sicilinde saklı. Bu sicilin bilinmesi, bugün düzen siyasetindeki gelişmelerin ne yönde sirayet edeceğine dair bazı ipuçlarını da verecektir. Bahçeli’nin siyasal sicilinde kalın kalemle yazılan en önemli kayıt AKP eliyle kurulan yeni rejimin ortaklığıdır.

  1. Yeniçağ İmtiyaz Sahibi ve İYİ Parti İstanbul Milletvekili Ahmet Çelik’ten Devlet Bahçeli hakkında suç duyurusu https://www.yenicaggazetesi.com.tr/yenicag-imtiyaz-sahibi-ve-iyi-parti-istanbul-milletvekili-ahmet-celikten-devlet-bahc-331494h.htm (Erişim tarihi: 29.01.2021)
  2. https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/isik-kansu/yargida-feto-taktiklerini-kim-kullaniyor-1794447 (Erişim tarihi: 29.01.2021)
  3. Önkibar, S. (2019), Derin ve Gizli Devlet Gazetecisi Olarak İtiraflarım, Kırmızı Kedi Yayınları, s. 38.
  4. Önkibar, A.g.e. s. 33.

Comments are closed.

0 %