Gündem

Seçim İttifakları ve Sol: Düğümleri Çözme Zamanı…

Aysel Tekerek

Ülkemiz bir seçim iklimine daha girdi. Seçimlerde halkın karşısına çıkacak güçlerin nasıl karıldığı ve ittifakların nasıl şekil alacağı, seçimlerin ne zaman olacağı sorusundan bugün daha fazla önem taşıyor.

Ülkemizde her seçim önemlidir. Ancak bu seçimlerin birçok nedenle ayrı bir önem taşıdığını söyleyebiliriz. Önemi ise, seçimler sonrasına bırakacağı, düzenin çoklu krizleri, düzenin yeniden dizaynı ve bunlar karşısında sosyalistlerin görevleri ile  yakından ilgili olmasında aranmalıdır.

Biraz daha açmak gerekirse…

AKP’nin, toplumsal meşruiyet ve desteği giderek eriyor, bu bir sır değil.  Tüm devlet olanaklarına sahip bir iktidarın, elinde bu erimeyi tersine çevirecek bir formülü bulunmadığı görülürken, en azından bu erimeyi durdurmak gibi bir çabası olduğunu, bunu bir çırpınıştan çıkarmak ve seçimlere giderken matematik hesaplarını daha da ince bir şekilde yapmak isteyeceğini söylemek mümkün. 

Bu seçim döneminde belki de daha fazla, AKP’nin yapacaklarından çok, AKP karşıtı geniş cephenin, Millet İttifakı’nın, HDP’nin ve sosyalistlerin neyi nasıl yapacağı daha önem taşıyor. Bunun nedeni AKP’nin zinhar şapkadan bir tavşan çıkarmayacağına olan inanç ya da bilgi değil, şapkadan tavşan çıkardığında ya da yeni hamleler yaptığında çizginin bu tarafının bu hamleleri boşa düşürme becerisi ile ilgili.

Millet ittifakı’nın, tüm seçim söylemini AKP’nin gidecek olmasına göre kurduğu, AKP ile bir gündem belirleme yarışına  girdiği, ancak bundan daha çok, AKP’nin seçimi kaybetmesi sonrasında, düzenin restorasyonuna gözünü diktiği görülüyor. Güçlendirilmiş parlamenter sistem çalışmalarının bu derece merkeze alınmasına ve helalleşme vurgularına bakılacak olursa, Millet İttifakı’nın rejim tartışması yerine siyasal sistem tartışmasını tercih ettiği, ekonomideki yıkımı beşli çete ve tek adama daralttığı, kamuda liyakat ilkesi vurgusu, uluslararası ilişkilerde arayı düzeltme misyonu gibi bir dizi vurguyu “düşmana korku vermekten” ziyade, “dosta güven verme” amacıyla yaptığı bilinmeli. 

Burada dosttan kastettiğimiz, milyonlarca emekçi değil, sermaye grupları ve emperyalist merkezlerdir.  TÜSİAD ve bazı emperyalist merkezlerin, AKP ile doğmuş ya da doğacak mesafesi, AKP’nin bugüne kadar yapmış olduğu, özelleştirme ve bağımlılık politikalarından değil, tam da Millet İtitfakı’nın vurgularına neden olan bir tablonun daha da görünür olmasından kaynaklanmaktadır. Başka bir deyişle, 20 yılı devirmiş olsa da, AKP’nin yönetme kabiliyetini yitirmediği, toplumsal gücünün zayıflamadığı bir fotoğrafta sermaye sistemi oldukça görünür bir yerde pozunu verecekti. Ancak gelinen aşamada, AKP’nin başlı başına bu düzenin krizi haline geliyor olması çanların sermaye için de çaldığını, genel piyasa kurallarından daha önce, toplumsal bir kriz korkusunun daha da baskın hale geldiğini gösteriyor. 

Düzenin bu tür krizlerinin seçimlerle sönümlenmeyeceği, AKP’nin seçimi kaybetmesinin de özellikle devletin yeniden yapılandırılması, milyonların yönetilme biçimlerinin yeniden dizaynı gibi önemli başlıklar hesaba katılırsa kendi içinde de ayrı krizlere gebe olduğu bilinmeli. Altı partinin şu an sadece AKP’nin gitmesinde anlaştıkları, iktidar ortağı olmaları halinde restorasyon güçleri olarak birbirlerine bağlandıkları düğümlerin o kadar da sık olmadığını şimdiden görmek mümkün. Velhasıl, önümüzdeki ilk seçimden hemen sonra birkaç seçimin peşi sıra gelecek olmasından çıkarılması gereken ilk sonuç, bugün yapılacak olan ne varsa önümüzdeki bu çoklu kriz dönemini belirleyecek olmasıdır.

 

Belirleyici güçler sadece yukarıda saydıklarımızdan ibaret değil neyse ki.

Siyasetin bir bakıma kulvarlardan ibaret olduğu gerçeği hesaba katılırsa, Cumhur İttfakı ve Milllet İttifakı dışında  iki ayrı kulvar olduğunu söyleyebiliriz.

Biri HDP’nin merkezinde durduğu, diğeri ise, sosyalist bir merkeze dayanan iki ayrı merkez, iki ayrı kulvar, iki ayrı yol.

Her ne kadar bugün 3. İttifak derken, Millet ve Cumhur İttifakı dışında duranların birlikteliği kastediliyorsa da, sosyalistler açısından bu indirgeme yetersiz, eksik ve yanlış kalmaya devam ediyor.

Zira, yukarıda  belirttiğimiz gibi, düzenin çoklu krizi ve bu krize karşı ortalama ve indirgemeci geçici çözüm formülleri, sosyalistlerin oldukça önemli bir siyasal dönemdeki görevlerini de belirleyecek.

Siyasal kriz, ekonomik kriz ve toplumsal bir krizin iç içe geçtiği bu önemli dönemin seçimlerle de çakışacak olması, seçim ve ittifak siyasetini oldukça önemli hale getiriyor, belki de sosyalistlerin tam da buradan başlaması gerekiyor. Belirtmeliyiz ki, her kulvarın AKP ile geçen yirmi yılın özeti kendi içinde farklılık içeriyor, her kulvarın AKP sonrası memleket tezleri farklılık içeriyor ve her kulvarın seçimde neyi söylediği ve belki de artık neyi söylemediği de farklılık içeriyor.

Bu farklılıkların, AKP’nin gitmesi için mücadele ve irade ortaklığı, Millet İttifakı bileşenleri ile  kan uyuşmazlığı ortaklığından daha önemli olmadığı, ittifakın bu iki noktadan kurulmasının yeter şart oluşturduğu tezi,  işin de düğümlendiği noktadır.

Bu düğüm ise, ancak ve ancak siyaset ile çözülür.

HDP’nin merkezinde durduğu geniş demokrasi ittifakının Millet İtitfakı ile kan uyuşmazlığı sabit bir gerçektir, ancak Millet İttifakı’nın yukarıda özetlediğimiz restorasyon seçeneği ile HDP’nin  tam bir kan uyumu söz konusudur. Hatta denilebilinir ki, bu tür bir ittifak bu güçlerin samimi ortağı olmak istemekte, bunu da zaman zaman ana muhalefet zaman  zaman da  adı konulmamış bir iktidar ortaklığı olarak formüle etmektedir. 

Denilebilir ki, kendini radikal demokrat olarak tanımlayan, sosyalist bir parti olma iddiasını taşımayan, kürt sorunu başta olmak üzere, demokratik her adımı olumlayan bir partinin, AKP sonrası demokrasi sürecine katkı sunmasında, içinde bir güç olarak yer almasında ve parlamento ayağını güçlendirmek istemesinde bir çelişki yoktur. Seçim ittifakını bu  ortaklık ile kurmasında da bir çelişki yoktur. Hatta bu sürecin ana bileşenlerinden biri olma iradesinde de bir çelişki yoktur. Evet gerçekten de, tüm bunlarda hiçbir çelişki yoktur. HDP yaptığını söylemekte, söylediğini yapmaktadır.

Ancak sosyalistler açısından bu şekilde kodlanan bir ittifakın içinde yer almak baştan sona oldukça yaman bir çelişki olacaktır.

Öncelikle, sosyalistler bu ittifakın içinde HDP’nin rahatlıkla yaptığı şeyi, yani söylediğini yapma, yaptığını söyleme rahatlığına asla sahip olamayacaklar. Zira sosyalistler, düzenin restorasyonun sol ayağını oluşturma görevini üzerine almak yerine, düzeni güçlendirecek ve sinsi bir şekilde milyonlarca emekçiyi başka bir sömürü dalgasına hapsedecek sürecin karşısında  ve  dışında durmalıdırlar.

Her ittifakın aslında siyasetlerin de bir ortalaması olduğu gerçeği hesap edilirse, demokrasi ortalamasının, bugün sosyalistlerin kırmızı çizgilerinin oldukça uzağına düştüğünü açık bir şekilde belirtmeliyiz. Tam da bu zamanda, sosyalistlerin halka laiklik, kamuculuk, bağımsızlık, eşitlik ve özgürlük hedeflerini perdelemeden anlatması, bu damarı büyütme çağrısında bulunması ve düzen dışı bir seçeneği güçlendirmesi gerekir. Diğer bir ifade ile, sosyalistlerin her zaman söylediği bu doğruları bir de seçimlerde üstüne basa basa söylemesi önemli bir görevidir.

Bu görevin altından kalmak, bu ayrı kulvarı güçlendirmek, bu sol damarı tahkim etmek için sosyalist bir ittifak ülkemizde kurulmalıdır ve kurulabilir.

HDP ve CHP tarafından  temsil edilmeyen düzen değişikliği, hedefi  gerçek sahipleri tarafından bu seçimlerde sahipsiz bırakılmamalıdır ve bırakılması da mümkün değildir. Seçimlere girme yeterliliği olan ve düzen değişikliği hedefini gizlemeden vurgulayan sosyalist partilerin kendi bağımsız odaklarını inşa edebilmesinin nesnel koşulları da bugün daha fazladır.

İşte düğüm buradan çözülmeli, halkımızın geleceğini bağlayan  düğümlerin de çözülmesi için tarihsel bir çıkış buradan sağlanmalıdır.

Comments are closed.

0 %