Dünya tarihinin en organize ve büyük işgal, saldırı ve katliam örgütü olan NATO, Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş gündemi sebebiyle yeniden sorgulanmaya başlandı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyetler Birliği ve komünizme karşı kurulan NATO, bugüne kadar ABD’nin tek kutuplu dünyasında hala varlığını sürdürerek dünyanın dört bir yanında işgalleri, saldırıları ve katliamları teşvik etmeye ve ana aktörü olmaya devam ediyor.
Biz de gerek yaşanan son gelişmeler gerekse Türkiye’nin ana aktörlerinden biri olması nedeniyle bu sayımızda NATO’yu ele aldık. Türkiye’nin NATO’ya katıldığı dönemde ve son dönemde NATO’nun en aktif savaşan ordularından biri olmasının yanında, Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte ülkemizde yeniden sesi fazlaca çıkmaya başlayan NATO muhipleri, NATO’nun gerçek yüzünü bir kez daha gösterme gerekliliğini ortaya çıkardı.
Bu çerçevede dosyamızın ilk yazısında Cengiz Kılçer, Türkiye’nin NATO’ya katılma sürecinde Türk basınında çıkan yazıları ele alıyor. Kamil Tekerek’in yazdığı ikinci yazımızda ise Türkiye’nin NATO’ya katılma bahanesi olarak öne sürülen “Sovyet tehdidi” iddialarının eksikliklerini ortaya koyuyor. Dosyamızın üçüncü yazısında Demir Silahtar, Türkiye’nin NATO üyeliğinin yol açtığı sorunları ele alıyor. Candam Badem’in kaleme aldığı son yazımızda ise NATO’nun son dönemde doğuya doğru genişleme hedefleri ele alınıyor.
Keyifli okumalar…