20. yüzyılın ilk çeyreği dolmadan, dünyamız peşi sıra birbirinden sarsıcı olaylar yaşadı. 19. yüzyıldaki devrimlerin birikimi, 20. yüzyılda önce insanlık tarihinin en kanlı savaşlarından biriyle, daha sonra da insanlık tarihinin en önemli devrimiyle yeni bir safhaya geçti. 1. Dünya Savaşı ve Ekim Devrimi, başta Rusya coğrafyası olmak üzere tüm dünyayı yerinden oynatmıştı.
1. Dünya Savaşı’nın yıkıcı sonuçları ve Ekim Devrimi’nin umut dolu yankıları Anadolu’da da karşılık buluyordu. Emperyalist planlara ve bu planlara boynunu uzatan Osmanlı hanedanına karşı, ulusal kurtuluş mücadelesi Samsun’dan Antep’e, İzmir’den Erzurum’a, yurdun dört bir yanından yükselmeye başlamıştı. Tüm bunların yanında Kuzey’deki komşuda doğan yeni ülke de ister istemez mücadelenin ilgi odağı haline gelmekteydi.
Türkiye ve Rusya topraklarında yeşeren mücadele ve devrimler kardeş olarak doğmuş, devrimde olduğu kadar karşıdevrim süreçlerinde de bu bağın etkileri görülmüştür. Bu sayımızın “İki Devrim İki Cumhuriyet (1917 ve 1923)” dosyasında Ekim Devrimi ve Cumhuriyet Devrimleri ile doğan iki ülkenin doğuşunu ve çözülüşünü/tasfiyesini ele alıyoruz.
Dosyamızın ilk yazısı Can Aykaş’ın Prof. Dr. Bilsay Kuruç ile yaptığı “Ekim’de iki devrim iki cumhuriyet” başlıklı söyleşi oldu. Dosyamızın “Birinci Meclis’teki Türkçü-İslamcı mebusların gözünde Sovyet Rusya, bolşevizm ve bolşeviklik” başlıklı ikinci yazısını kaleme alan Cengiz Kılçer, meclis tutanaklarını inceleyerek, Milli Mücadele yıllarında Birinci Meclis’te Sovyet Rusya hakkındaki fikirleri inceliyor. Orhan Deniz’in “İki devrim iki yeni ülke” başlıklı yazısı, iki devrim arasındaki dostluk ve işbirliklerini anlatıyor. Dosyamızın “İki ülke, iki cumhuriyet, iki sonbahar” başlıklı dördüncü ve son yazısında Kurtuluş Kılçer, her iki cumhuriyetin doğuşu ve yıkılışı arasındaki ortaklıkları gözler önüne seriyor.
İyi okumalar dileriz…