Mustafa Tunçay
Geçtiğimiz ay, çok ses getiren bir gelişme yaşandı: Çin menşeili bir firma olan DeepSeek, yapay zekâ dünyasının en yeni geniş dil modelini yayınladı. Bu modelin en dikkat çekici özelliği, MLA (multi-head latent attention) adı verilen bir yöntemi kullanması. Teknik detaylara derinlemesine inmeden ifade etmek gerekirse, bu yöntem, ölçeklenebilirlik, hesaplama verimliliği ve anlamsal modelleme alanlarında çok büyük avantajlar sağlıyor. Bu yenilik sayesinde, büyük dil modellerinin eğitim süreleri kısalırken çıkarım hızları da hissedilir derecede artıyor.
Tabi DeepSeek’in başarısının sebebini sadece bu MLA yöntemine indirgemek haksızlık olur. Özellikle GPU’lar üzerindeki işlemler için kullanılan Nvidia’nın CUDA dili ile yapılan geliştirmeler yerine kendi özgün platformlarını geliştirmeleri gibi, başarının kolay gelmediğini kanıtlayan birçok etken mevcut ancak bu yazının konusu değil.
ABD’YE ETKİSİ
DeepSeek’in bu atılımı, ABD borsalarında önemli bir dalgalanmaya neden oldu. Bu durum, yalnızca teknoloji sektöründe değil, aynı zamanda küresel ekonomik dengelerde de derin etkiler yaratarak, ABD’nin yapay zekâ alanındaki liderliğinin sorgulanmasına yol açtı. Yapay zekâ teknolojilerinin eğitimi için gerekli temel bileşenlerin başında GPU ve işlemci gelir. NVIDIA, Taiwan Semiconductor ve Broadcom gibi bu sektörün öncüsü olan şirketlerin hisse fiyatları, 24 Ocak Cuma günü açılış fiyatları ile 27 Ocak Pazartesi kapanış fiyatları arasında %30 oranlarında düşüş yaşadı. ABD ve Avrupa borsalarında toplam 1 trilyon dolara yakın bir değer kaybı gözlendi.
Borsa fiyatlarındaki bu hareketlilik, elbette farklı faktörlerin bir araya gelmesiyle açıklanabilir. Ancak, Trump’ın büyük umutlarla desteklediği ve 4 yılda 500 milyar dolarlık özel sektör yatırımı hedefleyen OpenAI gibi dev oyuncuların çalışmalarının, DeepSeek’in daha az kaynakla geliştirdiği çözümler karşısında baskı altında kalması dikkat çekici. CNBC’nin verilerine göre Gemini AI’ın geliştirilmesi için 191 milyon dolar, ChatGPT geliştirilmesi için 80 milyon dolar harcanmışken DeepSeek’in geliştirilme maliyeti ise sadece 5.5 milyon dolar.
Trump, yapay zekâ modelinin ortaya çıkışının Wall Street’te şok dalgalarına yol açmasının ardından Çinli şirket DeepSeek’in yükselişini ABD teknoloji sektörü için “uyanma çağrısı” olarak değerlendirdi. DeepSeek, piyasaya sürülmesinden sadece bir hafta sonra ABD’de en çok indirilen ücretsiz uygulama haline geldi.
ABD’NİN BEKLENTİLERİ VE GERÇEKLEŞENLER
Bugünkü durumu daha iyi anlayabilmek için biraz geriye gitmek faydalı olacaktır. Mayıs 2024 tarihinde, Google’ın eski CEO’su Eric Schmidt, Bloomberg’e verdiği bir röportajda, “Yapay zekâ konusunda Çin’in 2-3 yıl önündeyiz ve bu benim dünyamda sonsuzluk demek” şeklinde iddialı bir açıklama yapmıştı. Ancak sadece birkaç ay sonra, Kasım 2024’te, Harvard’da yaptığı bir konuşmada, “Koyduğumuz ambargoların Çin’i geri bırakacağını düşünüyorduk. Şu anki duruma hayret ediyorum” diyerek, şaşkınlığını dile getirdi. Eric Schmidt’in büyük ihtimalle işaret ettiği LLM, Alibaba tarafından geliştirilen, başka bir açık kaynak kodlu LLM olan QWen. Açık kaynak kodlu LLM modellerinde Meta’nın geliştirdiği LLaMa’nın rakibi QWen de diğer modellere göre yapılandırılmış çıktı verebilmek gibi farklı teknik kolaylıklar sağlıyor.
Son olarak, Biden’ın başkanlığının son gününde, 8 Ocak 2025 tarihinde, yapay zekâ eğitiminde kullanılan çiplerin ihracatını kısıtlayan yeni bir karara imza atıldı. Bu karar, dünyayı üç bölgeye ayırarak, her bölgeye özel yapay zekâ çip ihracatı kuralları belirliyordu. Çin, Rusya ve İran gibi ülkeler “3. bölge” olarak tanımlanırken; Polonya, Hindistan ve Türkiye gibi ülkeler “2. bölge”; Almanya, Kanada ve Birleşik Krallık gibi ülkeler ise “1. bölge” kapsamında yer aldı. ABD, bu hamleyle sadece Çin, Rusya, İran gibi kendisine rakip olarak gördüğü ülkelerin değil, kendisine yakın ülkelerin de yapay zekâ teknolojilerinde geri kalmasını amaçladı.
TİCARET SAVAŞLARININ GÖLGESİNDE
Birinci Trump döneminde başlatılan “ticaret savaşı”, esasen ABD’nin Çin’e karşı artan ticaret açığını daraltmak, Amerikan üretim kapasitesini canlandırmak ve Çin’in küresel üretimdeki üstünlüğüne meydan okumak amacıyla yola çıkmıştı. Trump yönetimi, özellikle 2018 yılında uygulamaya koyduğu yüzde 10–25 arasında değişen gümrük tarifeleri ile Çin malına uygulanan fiyat baskısını artırarak, Amerikan üreticilerin rekabet gücünü yeniden kazanmasını hedefledi. Ancak, uygulanan bu politikalar beklenildiği gibi ABD’de geniş çaplı bir üretim artışı yaratmadı. Öte yandan, Çin, düşük maliyetli üretim avantajını ve devlet destekli sanayileşme politikalarını sürdürerek ihracatını yaklaşık 1 trilyon dolar seviyesinde artırdı. Bu durum, Çin’in küresel pazarlardaki payının ve üretim kapasitesinin, Birleşmiş Milletler verilerine göre günümüzde dünya sanayi üretiminin %27’sini oluşturacak seviyeye ulaşmasıyla da teyit edildi
Ayrıca, ABD’nin uyguladığı tarifeler, Çin’den doğrudan ithalatın azalmasına yol açsa da üretimin diğer düşük maliyetli ülkeler (örneğin, Meksika, Vietnam gibi) üzerinden yeniden organize olması, Amerikan yerli üretiminin istenen seviyeye çıkmasını engelledi. Vergi artışları nihayetinde tüketici fiyatlarına yansıyıp tek seferlik bir vergi etkisi yarattı, ancak uzun vadede üretim yapısını kökten değiştirmedi.
ABD’nin Çin’e karşı uyguladığı tarifeler ve yaptırımlar, yukarıda bahsettiğimiz geleneksel ihracat ithalat dengelerini etkilemesinin yanında, aynı zamanda Çin’in ileri teknoloji ve yapay zeka alanındaki atılımlarını da tetikledi. ABD, Çin’den ithalatı kısıtlamak için uyguladığı yüksek gümrük vergileri ve sonrasında özellikle yarı iletken ve diğer stratejik teknolojilere yönelik ihracat kontrolleri, Çinli teknoloji şirketlerini dışa bağımlı olmaktan kurtulup yerli üretime ve Ar-Ge’ye yönelmeye zorladı.
Bu kısıtlamalar, Çin’in kendi teknolojisini geliştirme sürecini hızlandırdı. Devlet destekli sanayileşme politikaları ve yoğun Ar-Ge yatırımları sayesinde, Çinli firmalar, Huawei, SMIC ve diğer Çin’li teknoloji devleri, yapay zekâ, yarı iletken üretimi gibi alanlarda ciddi gelişmeler yaptı. ABD medyasında bile ABD’nin uyguladığı yaptırımların Çin’in teknolojik bağımsızlık hedeflerini hızlandırdığı yönünde yorumları görüyoruz.
Sonuç olarak, ticaret savaşının beklentilerin aksine, ABD ekonomisinde anlamlı bir sanayileşme yeniden canlanması sağlanamadı; bunun yerine, Çin’in ihracatında gözle görülür artışlar yaşandı ve küresel tedarik zincirlerinde önemli bir yer edindi.
CİN ŞİŞEDEN ÇIKTI
DeepSeek’in başarısının farklı sonuçları olduğu açık. Birinci ve en çarpıcı nokta, DeepSeek modellerinin hem açık kaynaklı olması hem de çalıştırma maliyetlerinin son derece düşük olması. Bu durum, akademik çevreler, bağımsız geliştiriciler, ticari kuruluşlar ve hatta bireysel kullanıcıların dahi yüksek parametreli dil modellerine erişim sağlamasını mümkün kılıyor. Örneğin, ortalamanın üzerinde özelliklere sahip bir bilgisayar bile DeepSeek’in güçlü LLM modellerini çalıştırabilecek durumda; daha düşük parametreli versiyonlar ise neredeyse her tür cihazda sorunsuzca kullanılabiliyor.
Bu aynı zamanda GPT üzerinden çalışan diğer yapay zeka uygulamalarını da ilgilendiriyor. Şu an DeepSeek’in entegrasyon için ödenecek ücretler, GPT API’lerine göre 30 kat daha ucuz. Böylece, kullanıcılar ve işletmeler, yüksek parametre seviyesindeki teknolojilere daha düşük bir bütçeyle ulaşarak, maliyet etkin çözümler üretme imkânı buluyorlar.
Ayrıca, DeepSeek’in kullandığı yenilikçi yöntemleri detaylı bir şekilde kamuoyuyla paylaşması, sektörde yeni bir standardın oluşmasını hızlandıracak gibi görünüyor. Bu durum, sadece yapay zekâ alanındaki rekabeti değil, aynı zamanda teknoloji transferini ve ilerleyen süreçte teknoloji liderliği konusunu tartışmaya açacaktır. Her bir durumda, ABD’nin dünya üzerindeki hegemonyasının gerilemesinin ekonomi alanındaki bir cephesinin de teknoloji olduğu bir gerçek. 2018’de Huawei yaptırımları ile teknoloji konusunun kapandığını düşünen ABD tarafında ise DeepSeek, QWen, Janus gibi ürünlerin ardından kendi pozisyonlarını, Devlet Başkanı dahil, sorgulandığı açık.
Sonuç olarak, DeepSeek’in bu başarısı, yalnızca çok kutuplu bir yapay zekâ ekosisteminin ilk adımlarını işaret etmekle kalmıyor, aynı zamanda küresel güç dengelerinde yeni bir dönemin başlangıcına da zemin hazırlıyor.