Ekim İsmi
Türkiye siyasi tarihinin gördüğü en ABD’ci figürlerden olan Tansu Çiller’in AKP ile olan yakınlığı biliniyor. Hatta Tayyip Erdoğan’ın kendisine yeni bir parti kurma görevi verdiği iddiaları da bir süredir konuşuluyor. Başbakanlık dönemi Türkiye ekonomisinin yaşadığı en büyük yıkımlardan 5 Nisan kararlarına ve Türkiye’nin her türlü siyasi ve ekonomik kararının Avrupa Birliği’ne devredildiği Gümrük Birliği Antlaşması’na sahne olan Çiller bir tv kanalına yaptığı açıklamalarda hem “Türkiye’de işlerin iyi gittiği” hem de “merkez sağa ihtiyaç var, kurulmasına yardımcı olabilirim” sözlerini söyleyiverdi.
Çiller’in bu açıklamaları artık seçim oyunlarının arka arkaya sahneye konmaya başlanacağının işareti olarak okunmalı. Bir müddettir Ümit Özdağ’ın mültecileri hedefe koyan çıkışlarıyla başlamış olan oyunlar, görünen o ki, türlü şekillerde, farklı özneler eliyle ama bu ülkenin geleceğini daha da karartacak ideolojik salgılarla sahnelenecek. Daha çok gericilik, daha çok faşizm, daha çok ırkçılık, daha çok savaş, daha çok güvenlik kuvveti baskısı… devreye sokulacak.
Gezi’nin yıldönümünde yapılan açıklamalar da bu çerçeveden okunabilir. Sağın geleneksel ideolojik argümanları olan “içki içtiler”, “türbanlı kadına saldırdılar”, “camiye alkollü girdiler” yalanlarını Kabataş ve Dolmabahçe Cami vakalarında sürekli tekrarlayanlar, artık bu argümanlar yetmiyor olmalı ki, bu yıl “camileri yaktılar” yalanını da ekleyiverdiler. Türkiye siyasi tarihindeki bir çok katliam ve saldırının bahanesi olarak kullanılan “camileri yaktılar” yalanı bir kez daha dinci-faşist tabanı toparlayıp militanlaştırmak ve halkın bütünü üzerinde de korku yaratmak için devreye sokuluyor.
Bu saldırganlığın arkasında ise büyük bir korkunun yattığını gözden kaçırmayalım.
9 yıl önce sokağa çıkan ve yeni kurulan rejime boyun eğmeyen milyonlar bu korkunun en büyük kaynağı olmaya devam ediyor. Üstüne üstlük AKP’nin daha önce şu veya bu şekilde etkisiz kılabildiği kesimler yaşanan ekonomik krizle birlikte hem panik halinde ve şaşkın hem de yeni siyasi arayışlara açık haldeler. Güncel soru da bu zaten. Ekonomik krizle iyice çıkmaza sürüklenen ülke insanlarının siyasi tercihi ne olacak?
Doğru soruysa başka… Kılıçdaroğlu’nun son dönemde artan performansı, Tayyip Erdoğan’ın sanki daha çok “prompter”sız konuşmaya başlaması, Babacan’ın dıştan destekli denge politikaları vs. ülke insanın ve tabi ülkenin gerçek kurtuluşu için bir şey ifade edecek mi?
Burjuva siyasetçilerinin ülkenin gerçek kurtuluşuna bir katkılarının olmayacağı açık. Öte yandan düzenin, ülke insanını, elindeki güçlü ideolojik araçlarla kurtuluşun kendisine sunulan seçeneklerden birini tercih etmesiyle mümkün olacağına inandırabildiği de açık.
Önümüzdeki dönem bu ikili karşıtlığın çatışacağı ve tarihsel olarak hep var olan biricik seçeneğin güncel olarak emekçi sınıfların önüne güçlü bir seçenek olarak konmasının mücadelesinin yükseleceği bir dönem olacak. Ülkenin sosyalistlerinin bağımsızlıkçı, laik, kamucu ve devrimci bir zeminde bir araya gelme kararları da şüphesiz bu döneme çalınan en güzel renk olacaktır.
Yeni Ülke dergisi olarak yeni bir ülke için mücadelenin büyüyeceği bu dönemi heyecanla bekliyoruz…