Yeni Ülke'den

Bir şeyler olacak…

Ortada tam bir koyvermişlik hali var.

AKP’li Ali İhsan Yavuz’un “hiçbir şey olmasa bile kesin bir şeyler oldu” vecizinin tersi bu dönemin ruhunu anlatıyor herhalde: Her şey olsa bile kesin bir şey olmaz!

Aksi takdirde benzine, motorine, ekmeğe, yağa, zeytine, peynire, barınmaya, ulaşıma ve aklınıza gelen hemen her şeye üst üste zamlar gelirken, iktidarının da ana muhalefetinin de  parmağını bile kıpırdatmaması başka nasıl açıklanabilir?

Hadi bunları bir yana bırakalım… Ülkenin en popüler eğlencesi olan futbolun bile türlü kepazeliklere sahne olduğu, her maçın oyun kuralları dışındaki her türlü kurala uyduğu ama oyunun kurallarına uymadığı, hakemlerinin bir telden federasyonunun bir telden hakem kurulunun bir telden çaldığı saçma sapan tabloyu bile kontrol etmek için yapılan şey koca bir hiç!

Siyasette, bürokraside, medyada, sanatta, sporda herkesin kendi kafasına göre takıldığı tuhaf bir kakafoni ve buna eşlik eden muazzam bir kalitesizleşme sarmış durumda ortalığı.

Evet, 21. yüzyılın bu ilk çeyreğinde insanlarımıza reva görülen bu tablonun tek açıklaması çözümsüzlüktür. Mevcut düzen çözüm üretememekte, ortaya çıkan çözümsüzlükleri olağanlaştırarak insanlığı eski çağların barbarlığına ikna etmeye çalışmaktadır.

Bugün bu ikna mekanizmasının bir tarafı işbirlikçi, gerici, piyasacı iktidar iken diğer tarafı da tüm bu rezillikleri görmemeye yeminli, işbirlikçi, gerici ve piyasacı düzen muhalefetidir.

Öyleyse gerçek kurtuluşun yolunu döşeyecek, emeğin kurtuluşunu sağlayacak bir siyasal programın en güçlü şekilde hayata geçirilmesi için adımların atılmasının zamanı çoktan gelmiştir.

Umuyoruz ki, NATO’nun pazarlanmasına kanmayan ülke solu, kendi bağımsız sınıf siyasetini büyütecek yolu birlikte açma iradesini de gösterir.

* * *

Dergimizin bu sayısında Ukrayna’daki savaşı, kadın hareketi içinde süren bazı tartışmaların alana taşınmasıyla farklı düzlemlerde anlam yüklenmeye çalışılan Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü ele aldık. Geçtiğimiz ay yükselişe geçen ve alınan sonuçlarla işçi sınıfının gücünü tekrar hatırlatan grev ve direnişlerin sözcüleriyle, örgütleyicileriyle söyleşiler yaptık. Yapılan zamlarla iyice lüks haline gelen elektrik tüketiminin neden bu hale geldiğini, özelleştirmelerin yarattığı tahribatı tartıştık.

Bu sayımızın dosya konusu olarak yoksulluğu belirledik ve “Yoksulluk kader değildir” başlığını seçtik. Ekonomik kriz ile birlikte saklanamaz, manipüle edilemez bir gerçeklik haline gelen yoksulluğu tarihsel boyutuyla ele alıp, sömürü ilişkileriyle, kaynak sorunlarıyla, bölüşüm ve dağıtım problemleriyle değerlendirdik ve yoksulluk ile kapitalizm arasındaki zorunluluk ilişkisini aktarmaya çalıştık.

Ülkemizdeki üniversitelerin geldiği noktanın bir çöküntü olduğunu düşünenlerin sayısı hiç de az değildir herhalde. AKP iktidarının cehalete bel bağlayan politikalarının akademiye de yansıması düşünülemezdi zaten. Bununla birlikte akademiye ilişkin gözden kaçmaması gereken bir nokta bu büyük “sektörün” acımasız bir emek sömürüsüne dayandığı. Vakıf üniversitelerindeki öğretim elemanlarının aldığı ücretler üzerinden gözler önüne serilen bu sömürüyü akademi sayfalarımızda değerlendirdik.

* * *

 

Dergimizin bu sayısının hazırlıkları yapılırken arka arkaya bir güzel bir kötü haber aldık. Danışma Kurulu üyemiz Serkan Şimşek’in kızı dünyaya gelirken, sevgili dostumuz, yol arkadaşımız Sevda Aydın Büyük’ü kaybettik. Gidenin verdiği eşitlik-özgürlük mücadelesinin gelenin yaşayacağı güzel günlerin yolunu döşediğini biliyoruz…

Comments are closed.

0 %