Ülkemiz son 3 aydır iyice kontrolden çıkan bir ekonomik savrulma yaşıyor. Yaz aylarından itibaren şiddeti artan, başlarda dövizdeki yükselişler ve faiz-enflasyon tartışmaları üzerinden kendini hissettiren kriz artık son derece çıplak ve ülke halkının büyük bir bölümünün temel tüketim mallarına ulaşamadığı bir şekle büründü. AKP’nin on yıllardır diline pelesenk ettiği kuyruklar gündelik y2şamın parçası oldu. Krizin doğrudan ve en görünür sonucu olan yoksullaşma sermaye sınıfının sözcülerince normalleştirilmeye çalışılıyor, dinsel ögeler Ülkemiz son 3 aydır iyice kontrolden çıkan bir ekonomik savrulma yaşıyor. Yaz aylarından itibaren şiddeti artan, başlarda dövizdeki yükselişler ve faizenflasyon tartışmaları üzerinden kendini hissettiren kriz artık son derece çıplak ve ülke halkının büyük bir bölümünün temel tüketim mallarına ulaşamadığı bir şekle büründü. AKP’nin on yıllardır diline pelesenk ettiği kuyruklar gündelik yaşamın parçası oldu. Krizin doğrudan
ve en görünür sonucu olan yoksullaşma sermaye sınıfının sözcülerince normalleştirilmeye çalışılıyor, dinsel ögeler kullanılarak “şükredilmesi” vaaz ediliyor hatta.
Bu tabloda biz de dergimizin bu sayısının dosya konusunu yoksullaşma olarak belirledik ve “Yoksulluk kader değildir” başlığını koyduk. Yoksulluğun tarih boyunca sömürü ilişkileriyle ilişkisini, bu ilişkilerin yoksulluğu niçin çözemeyeceklerini, meselenin azalan kaynaklar mı yoksa artan insan nüfusu mu ya da bölüşümdeki adaletsizlik mi olduğunu tartıştık.
Dosyamızın ilk yazısının başlığı “Yoksulluk kapitalizmin istenmeyen değil zorunlu sonucudur” başlığını taşıyor. Ulaş Karadağ yazısında yoksulluğu tarihsel bağlamı
içerisinde ve kapitalist üretim ilişkilerinin bir sonucu olarak ele alırken, kapitalizmin yoksulluk sorununu çözmesinin mümkün olmadığını da tartışıyor.
İkinci yazımız Prof. Dr. İzzeddin Önder tarafından yazıldı, başlığı “Yoksulluk sorunu”. İzzeddin Önder yoksulluğu aslolarak ekonomik alan üzerinden, fakirlik, mutlak yoksulluk, göreli yoksulluk, gelir dağılımı kavramlarıyla birlikte değerlendiriliyor ve hem bir ürün hem bir sonuç olduğunu anlatıyor.
Behiç Oktay’ın “Yoksulluğun panzehiri” başlıklı yazısı ise yoksulluğa karşı kapitalizmin ürettiği “sözde” çözümleri özetlerken, reel bir çözüm olarak sosyalist deneyimlerin ürettiklerini aktarıyor.
Dördüncü yazımız aslında bir söyleşi. Prof. Dr. Gamze Yücesan Özdemir ile yoksullaşmayı, yoksulluğun AKP dönemindeki artışını ve dünyadaki benzer süreçleri konuştuk.
Dosyamızın son yazısını ise Irmak Ildır kaleme aldı. Ildır yoksullaşmayı geçtiğimiz aylarda yükselişe geçen işçi hareketleriyle bağlantılı olarak ve siyasal bir programın zorunluluğu çerçevesinde değerlendiriyor yazısında.
Keyifli okumalar…