Ekim İsmi
Bir önceki sayımızın giriş yazısında “aklıevvel sosyal demokrat parti türbanın özgürlüğü peşinden koşuyor” demiş, türbanın basit bir örtünün ötesinde bir simge olduğunu vurgulamıştık.
Nitekim, aslan sosyal demokratların bu cin fikrine AKP’nin yanıtı gecikmedi. CHP’nin önerisini anayasal bir zemine taşımaya işaret eden AKP burada da durmadı; işin içine aileyi de dahil ediverdi. Tayyip Erdoğan’ın cümleleriyle aktarırsak: “İşte şimdi anayasal bir düzleme taşıyalım. Olayı da başörtüsünü sağlama alırken aile konusunu da bir zemine oturtmak suretiyle, ailede herhangi bir sıkıntıya mahal vermeyelim. Güçlü aile güçlü milletleri doğurur. Aileyi en güçlü şekilde ayakta tutacak bir politika takip etmenin kararlılığı içindeyiz.”
Görünen o ki, türban meselesini tek başına anayasal bir düzenlemenin konusu yapmanın zorluklarının farkına varan AKP formülü türban+aile şekline çevirip, laikliğe sahip çıkanları aileyi yok etmekle suçlayabileceği bir zemin yaratmak peşinde. Üstelik böylesi bir zeminin, yaklaşan seçimler de hesaba katıldığında, AKP’nin usta olduğu kutuplaştırma / düşmanlaştırma politikalarını güçlendirmesi de büyük olasılık.
Yine adım adım bilinçli bir karanlık örülüyor anlayacağınız ve her zamanki gibi büyük bir yalanın arkasına gizlenerek…
Bugün Türkiye’de yaşayan herhangi bir aileyi “sıkıntıya sokan” şeyler ne olabilir?
Mesela açlık sınırının 7300, yoksulluk sınırının 25.252 ama net asgari ücretin 5500 TL olması olabilir mi? Ya da kiraların, elektriğin, doğalgazın, suyun sürekli zamlanması ve temel ihtiyaçların karşılanamaz hale gelmesi olabilir mi? Peki, üniversiteyi kazanan çocuğun kalacak yer bulamadığı için eve dönmek zorunda kalması, üniversiteyi bitirenin çalışacak iş bulamadığı için bunalıma girmesi olabilir mi? Evin geçimini sağlayanların sürekli bir işsizlik tehdidi altında yaşamak zorunda kalması, spor gibi, müzik gibi, resim gibi kişisel gelişimlerini sağlayacak alanlara sahip olmayan gençlerin mutluluğu uyuşturucu haplarda araması olamaz mı?
Yalanı teşhir etmeli, yalana karşı mücadeleyi örgütlemeliyiz. Bugün Türkiye’deki aile yapısını tehdit eden bir şey varsa bu AKP eliyle kurulan piyasacı, işbirlikçi, dinci rejimden ve insanın insana kul olduğu bu sömürü düzeninden başkası değildir.
Tam da bu yüzden, bugün, laikliğin hedef tahtasında durmasına, yakalanan her fırsatın laiklikten kurtulmak için değerlendirilmeye çalışılmasına şaşırmamak lazım. Çünkü laiklik sadece din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması değildir, bunun ötesinde, aklın özgürleşmesi, binlerce yıllık karanlık düşüncelerin yenilmesidir. Tarikatların, cemaatlerin, din tüccarlarının sefahat düzenlerinin yıkılmasıdır.
Öyleyse yol bellidir. Yalanı durduracak, yenecek ve laikliğe sahip çıkacağız. Anayasanın dinci sembollerin yeri olmasına izin vermeyeceğiz…