Marksizm, devrimin ve sosyalizmin teorisidir. Ancak zaman içerisinde, Marksizm çeşitli biçimlerde eğilip bükülerek, işçi sınıfının devrimci hareketinin ideolojisi olmaktan çıkarılıp yalnızca bir yönteme, metodolojiye veya 11. Tez’in reddiyesine varacak biçimde “dünyayı anlamaya” indirgenmiştir.
Neoliberalizmin önünün açılması ve Sovyetler Birliği’nin çözülmesiyle kendisine daha da uygun bir zemin bulan Batı Marksizminin ideolojik savrulması, başta akademi olmak üzere günümüz fikir dünyasında da etkin bir hegemonyaya sahiptir. Tarihin sonu tezlerinin sözde reddedildiği ama özde kabul edildiği günümüz sosyal bilimlerinde Batı Marksizminin bu derece kabul görüyor olması, günümüzde emperyalist kuruluşların fonları ile kendini döndüren akademinin bu durumda olması Marksist-Leninistler açısından pek de şaşırtıcı değildir. Çünkü bu dosyada göreceğiniz gibi, Batı Marksizminin kökeninde de bu kirli ilişkiler ağı yatıyor.
Bu çerçevede dosyamızın ilk yazısında Gazi Can, Batı Marksizmini üç perdede ele alıyor. Dosyamızın ikinci yazısı ise Gabriel Rockhill’in kaleme aldığı ve Afşin Burak Umar’ın çevirdiği, CIA ve Frankfurt Okulu arasındaki bağlantıları kapsamlı bir biçimde ele alıyor. Son yazımızda ise Cengiz Kılçer, postmodernist felsefenin sefaletini gözler önüne seriyor.
İyi okumalar…