Zafer Aydın
III. Murat’ın “Ziyade yevmiye talep edenlerin hakkından geline!” [1] diye ferman buyurduğu 1587’den bu tarafa memlekette, emekçinin hak talep etmesinden, hakları için eyleme geçmesinden zerrece haz edilmez. Bu nedenle işçilerin bireysel hakları konusunda görece eli açık davranılsa da kolektif olarak kullanılan sendika, grev, gösteri hakkı konusunda yasakçı, sınırlayıcı ve engelleyici bir tavır egemen olmuştur. İstisnaları olmakla beraber, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e emeğin taleplerine hak değil “güvenlik” sorunu olarak yaklaşıldı. Cumhuriyetin kurucu ideolojisi “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış toplum” üzerine bina edilince sınıfsal ilişkiler de kaçınılmaz olarak çatışmasızlık üzerine kuruldu. Devlet, bu alanı “uzlaşıyı” sağlayacak biçimde düzenledi. Çıkarılan yasalar, yapılan düzenlemeler bu perspektife uygun bir biçimde kotarıldı. Dolayısıyla sendika, toplu iş sözleşmesi haklarının tanındığı koşullarda bile grevin yasak ve sınırlamalarla olabildiğince “zararsız” hale getirilmesi amaçlandı.
Yazının tamamına erişmek için abone olmalısınız. Tıkla, abone ol