Yeşil kapitalizmin kıskacında: Nükleer enerji, yapay zeka ve emperyalizm

Gündem Sayı 31 (Eylül-Ekim 2025)

Mustafa Tunçay

Nükleer enerjinin güncel olarak popülaritesi, yalnızca teknik ve çevresel bir çözüm olarak değil, aynı zamanda kapitalist üretim ilişkilerinin ve emperyalist saldırganlığın derinleşen krizlerinin bir yansıması olarak ele almak gerekir. Fosil yakıtların yol açtığı uluslararası enerji tedarik zincirlerinin kırılganlığı, kapitalist devletleri ve tekelleri enerji politikalarını yeniden şekillendirmeye zorlamıştır. Önceleri yenilenebilir enerji sektöründeki yeniliklerin öne çıkarıldığı bu süreçte, günümüzde nükleer enerji, “baz yük” sağlama yeteneği ve “sıfıra yakın karbon salımı” gibi vaatlerle gündeme gelmiştir ancak bu söylem, beraberinde getirdiği altyapısal, ekonomik ve jeopolitik çelişkileri gizleme işlevi görmektedir.

Nükleer enerji dün ne kadar “yeşil” bir enerji kaynağı idiyse, bugün de aynı derecededir; asıl tartışma konusu, bu “yeşil” söyleminin arkasındaki politik ve ekonomik amaçlardır. Operasyonel açıdan bakıldığında, nükleer enerjinin karbon emisyonu kömürle kıyaslandığında oldukça düşüktür. Kömüre dayalı termik santrallerde 870 g-CO2e/kWh emisyon oluşurken, nükleer santrallerde bu değerin yaklaşık 12 g-CO2e/kWh olduğu belirtilmektedir. Bu “kısmi hakikat”, uranyum madenciliği, zenginleştirilmesi, santral inşası, atık yönetimi ve nihai söküm süreçlerini hesaba katmamaktadır. Bu yazıda, nükleer enerjinin teknik açıdan yeşil olup olmadığı tartışmasına girmektense, onun “yeşil” olarak etiketlenmesinin ardındaki politik motivasyonları inceleyecek ve teknik tartışmayı ilgili uzmanların alanına bırakacağız.

Yazının devamını okumak için ücretsiz kayıt olun

Related Posts