Dosya

Kafkasya ve Orta Asya’da NATO Politikası

Candan Badem 

NATO’nun resmi internet sitesine göre NATO’nun 1949 yılındaki kuruluş amacı şu üç başlıkta toplanıyordu: “Sovyet yayılmacılığını caydırmak, Avrupa’da milliyetçi militarizmin canlanmasını kıtada güçlü bir Kuzey Amerikan mevcudiyeti yoluyla engellemek, Avrupa’nın siyasi entegrasyonunu teşvik etmek”.[1] Bugün SSCB ve sosyalist ülkelerin askeri ittifağı olan Varşova Paktı ve dolayısıyla ‘Sovyet yayılmacılığı’ yok, Avrupa’da militarizm tehdidini yaratan bizzat NATO’nun varlığı (ABD’nin askeri harcamaları dünyanın geri kalanının harcamalarına yakın ve NATO üyelerinin savunma harcamalarına GSMH’dan en az % 2 pay ayırması gerekiyor) ve Avrupa’nın siyasi entegrasyonu da Avrupa Birliği’nin şahsında tamamlanmış bulunuyor. Bu durumda NATO’nun amaçları gerçekleşmiş olduğu için kendini fesh etmesi gerekirdi, ancak emperyalizmin askeri kanadı gerçekte kendisi yayılmacı, kendisi militarist ve  siyasi entegrasyonu dünyada sadece Avrupa için ve münhasıran neoliberal kapitalist temelde olmasını istiyor ve başka her yerde küçük uydu ülkeler olmasını istiyor. Bu amaçlar uğruna NATO Avrupa’da yasal komünist partilere karşı illegal terör örgütü Gladio’yu, Nazi artıklarını, dünyanın her yerinde darbeleri, faşist cuntaları, ölüm mangalarını, kontrgerillaları, şeriat rejimlerini, cihadi teröristleri destekledi, SSCB’nin dağılmasından sonra Avrupa’daki Yugoslavya’nın dahi altı parçaya bölünmesine yardım etti. Şili’de 11 Eylül 1973 Pinochet darbesini, Türkiye’de 12 Eylül 1980 Kenan Evren darbesini yapan generalleri ‘bizim oğlanlar’ diyerek desteklemiş olan ABD ve NATO emperyalizminin militarizmle mücadeleden söz etmesi ancak mizahın konusu olabilir. 

SSCB’de Mihail Gorbaçov ve Boris Yeltsin’in öncülük ettiği kapitalist restorasyoncular 1989’dan itibaren önce doğu Avrupa’daki sosyalist rejimleri birer birer emperyalizme peşkeş çektiler, oralardaki burjuva milliyetçilerini desteklediler, Afganistan devrimcilerini ve Afgan halkını cihadi vahşiler ve onların emperyalist efendilerine karşı yalnız bıraktılar, ardından 1991 yılında emperyalizmin önünde onursuzca diz çöktüler ve Varşova Paktını ve SSCB’yi dağıttılar. Gorbaçov ve onun Gürcistanlı dışişleri bakanı Eduard Şevardnadze, Doğu Almanya’nın Batı Almanya ile birleşmesinden sonra Almanya’nın NATO’ya katılmayacağına dair yazılı bir güvence dahi almadılar. Dolayısıyla bu hainler yalnızca uzun yıllar boyunca üyesi oldukları komünist partinin ideolojisine değil aynı zamanda yurttaşı oldukları devletin ve ülkenin stratejik güvenlik çıkarlarına da ihanet ettiler. Bu ihanetin kökleri kuşkusuz Nikita Hruşçov’a dek uzanıyor. 1962 yılında SSCB Küba’nın isteği üzerine adaya nükleer füzeler yerleştirmişti. ABD bunu savaş sebebi saydı ve çıkan krizde dünya nükleer savaşın eşiğine geldi. Hruşçov revizyonisti ABD emperyalizmi ile uzlaşmayı seçti ve füzeler Küba’dan söküldü. Karşılığında ABD de bazı ödünler verdi ama geri adım atan SSCB oldu. Hruşçov ve Brejnev’in izlediği revizyonist ‘barış içinde bir arada yaşama’ öğretisi 1980’lere gelindiğinde Gorbaçov ihanetine yol açtı. Varşova Paktı kendi kendi lağvetse bile NATO’da toplanmış olan emperyalistlerin askeri vurucu güçlerini dağıtmaya niyetleri yoktu.

17 Mart 1991 tarihli referandumda SSCB içindeki Orta Asya cumhuriyetlerinde halkın ezici bir çoğunluğu birlikten yana oy kullanmıştı. En yüksek birlikçi oylar Orta Asya’da %92 ile %97 arasında kaydedildi. Orta Asya Sovyet halklarının bağımsızlık talebi olmadı. Azerbaycan’da da %75 katılım oranıyla halkın %93’ü SSCB’ye evet dedi. Gürcistan ve Ermenistan milliyetçileri ise referandumu yaptırmadılar. Buna karşın Gürcistan’ın özerk cumhuriyeti olan Abhazya’da ve özerk bir bölgesi olan Güney Osetya’da referandum yapıldı ve buralarda da evet oyları açık arayla kazandı. Ancak bütün Kafkasya’da kısa sürede milliyetçi anti-sovyetik ve anti-komünist unsurlar başa geçtiler. Orta Asya’nın aksine Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’ın geçmişinde 1918-21 yıllarında kurulmuş anti-Bolşevik hükümetler ve cumhuriyetlerin kültürel ve siyasi mirası vardı. Bu mirasın içinde Ukrayna ve Gürcistan’ın o iç savaş yıllarında Sovyet Rusya’ya karşı Alman emperyalizmiyle aktif işbirliği, Ermenistan’daki Taşnak hükümetinin ABD ve İtilaf devletleriyle işbirliği ve Azerbaycan burjuva hükümetinin de İttihatçı emperyalistlerle işbirliği vardı. Dolayısıyla Kafkasya’da milliyetçilik ve antikomünizm daha güçlüydü.

         Şubat 1990’da Gorbaçov Almanya’nın birleşmesi konusunu görüşürken ABD dışişleri bakanı James Baker’a ‘NATO’nun hedefinin biz olmadığını söylüyorsunuz. O zaman biz de NATO’ya katılalım’ demişti ancak Baker bunu bir hayal olarak nitelendirmişti. NATO’ya katılma önerisini 1991’de Yeltsin ve 2000 yılında ve sonrasında Putin de yaptı. Yeltsin 1999 yılında NATO’nun eski Varşova Paktı üyelerini üye yapmasını kabul ettiğini bildirerek NATO kuruluş antlaşmasını onayladı. Dolayısıyla Gorbaçov’a verilen sözleri Yeltsin sorun etmedi. Rusya’da iktidarı ele geçirmiş olan bu yeni kapitalist oligarşinin temsilcileri emperyalist seçkinler kulübüne ABD ile eşit koşullarda bir üye olarak katılmak istediler ancak ABD ve müttefiki öteki emperyalistlerin planlarında bu yoktu. Onlar Rusya’yı küçülmüş, siyaseten diz çökmüş, iktisaden de hammadde satan bir üçüncü dünya ülkesi olarak görüyorlardı. Gorbaçov onca ödün vermesine rağmen aradığı saygıyı içerde ve dışarıda bulamadı, ayyaş Yeltsin de emperyalistlerce övülmesine rağmen ciddiye alınmadı. Yeltsin’in Leningrad belediye başkanı olan Anatoli Sobçak’ın yardımcısı olarak siyasi kariyerine başlayan Vladimir Putin 1990’lar boyunca Yeltsin ile birlikte Rusya’da sosyalizmin ekonomik mirasının yağmalanmasına ve oligarşik egemen sınıfın oluşumuna hizmet etti. Bu dönemde Rusya, ABD ve NATO’nun Yugoslavya ve Irak’ı bombalamasına itiraz etmedi. 2000 yılında Rusya devlet başkanı olan Putin de ekonomide Gorbaçov ve Yeltsin’in yolundan gitmekle birlikte siyasette Batılı emperyalistlerden daha eşit bir ilişki ve Rusya’nın nükleer güç statüsüne uygun bir muamele bekliyordu. NATO eski genel sekreteri George Robertson, Yeltsin’in ardından devlet başkanı olmasından kısa süre sonra Şubat 2000’de kendisiyle görüşen Putin’in bir yıl önceki Kosova meselesine rağmen NATO ile ilişkileri düzeltmek istediğini ve ‘kaderimiz Batı Avrupa’da’ dediğini aktarıyor. Yine Robertson’a göre 11 Eylül saldırılarından sonraki Brüksel zirvesinde Putin kendisine ‘Rusya’yı NATO’ya ne zaman davet ediyorsunuz?’ diye sormuştu. Robertson’un NATO’nun üyelik için davetiye göndermediğini, üye olmak isteyen ülkelerin başvurması gerektiğini söylemesi üzerine Putin, ‘önemsiz bazı ülkelerle birlikte sırada beklemek istemiyoruz’ demişti. Robertson ayrıca Putin’le yaptığı görüşmelerin hiçbirinde Putin’in NATO genişlemesinden şikayet etmediğini belirtiyor. Örneğin 2002-2004 yıllarında eski Varşova Paktından yedi ülke (üçü eski SSCB’den Baltık ülkeleri) NATO’ya katıldı ve Putin bunların hiçbirine itiraz etmedi.[2]

SSCB’nin tepedeki yönetici siyasi elitler tarafından hukuksuzca dağıtılmasının ardından NATO, Kafkasya ve Orta Asya’daki eski Sovyet cumhuriyetleri ile ilişkilerini çeşitli adlar alan birtakım işbirliği konseyleri ve Barış için Ortaklık (Partnership for Peace, PfP) adı altındaki programlar üzerinden kurmaya başladı. Orta Asya ve Azerbaycan enerji açısından zengin olduğu için NATO’nun stratejik önem verdiği bölgeler arasındaydı. NATO ayrıca dikkatli bir biçimde Rusya’yı kuşatmaya devam ediyordu. 1994 yılında Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan NATO’nun PfP adlı sözde barış programına katıldılar. 1995 yılında Gürcistan anayasasını Amerikan uzmanlar hazırladılar. 1999 yılında Azerbaycan ve Gürcistan, Bağımsız Devletler Topluluğunun askeri ittifakı olan Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütünden ayrılarak NATO’ya doğru bir adım daha attılar. 

SSCB’nin Afganistan’dan çekilmesi ABD emperyalizminin başını çektiği NATO için Orta Asya’ya müdahalenin vesilesi oldu. Bu arada Taliban, El Kaide ve Hizbut Tahrir gibi cihatçı teröristler Afganistan’dan sonra Özbekistan ve Tacikistan’da din devleti kurmak için örgütlenmeye başladılar. 11 Eylül 2001 İslamcı terör saldırısından sonra ABD ‘Teröre Karşı Savaş’ ilan etti. 2003 yılında Afganistan’daki BM gücünün (ISAF) komutasını NATO devraldı. Taliban denen şeriatçı vahşiler güruhunu ABD emperyalizmi ve işbirlikçisi Pakistan rejimi Afganistan devrimci hükümetine karşı savaşta açtığı medreselerde yaratmıştı. 1990’larda El Kaide’yi yaratan ve besleyen de yine emperyalist devletler oldu. NATO’nun başını çeken ABD emperyalizmi 2003-2021 arasında Amerikan vergi mükelleflerinin yaklaşık 1 trilyon dolarını harcayarak Afganistan’ı sonunda yine Taliban’a devretti. Orta Asya cumhuriyetleri ABD’nin Afganistan’a yönelik operasyonlarına hava üssü ile destek vermekle birlikte ABD askerlerinin bölgede kalıcı olmasını istemediklerini de ifade ettiler. Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan, Rusya, Hindistan, Pakistan ve Çin ile birlikte Şangay İşbirliği Örgütünün üyesidir. ABD emperyalizminin ve NATO’nun ileri karakolu görevini yapan Türkiye burjuvazisi Orta Asya cumhuriyetlerinden inşaat ihaleleri alarak büyüdü. Demirel, Çiller, Ecevit ve Erdoğan hükümetleri Fethullah Gülen denen din tacirinin bu cumhuriyetlerdeki okullarını 2013 yılına dek resmi olarak desteklediler. Fethullah’ın liselerinde ABD pasaportlu öğretmenler tarafından İngilizce öğretiliyordu. Ancak 1999’dan itibaren önce Özbekistan ve sonra öteki ülkeler Gülen okullarını kapatmaya başladılar. NATO’nun liberal kanadı olan Soros Vakfının Özbekistan’daki faaliyeti 2004 yılında yasaklandı.

2004 yılında İstanbul’daki NATO zirvesinde alınan bir kararla NATO Genel Sekreterinin  Kafkasya ve Orta Asya Özel Temsilcisi adıyla yeni makam yaratıldı.[3] NATO’nun Kafkasya irtibat subayı Gürcistan’ın başkenti Tiflis’te, Orta Asya irtibat subayı ise Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te ikamet etmekteydi ancak 2017 yılında Taşkent ofisi kapatıldı. Kafkasya’nın petrol ülkesi Azerbaycan’da NATO ile ilişkiler Haydar Aliyev zamanında başlamıştı. Aliyev 1999’da Kosova’ya asker gönderdi. 2003 yılında devlet başkanlığını babasından devralan İlham Aliyev döneminde Azerbaycan’ın NATO ile ilişkileri gelişti. Aliyev 2004 yılında NATO ile Bireysel Ortaklık Eylem Planını imzaladı. Azerbaycan Irak ve Afganistan’daki NATO operasyonlarına katılmaya başladı. Azerbaycan müfrezesi Afganistan’da Türk taburu içinde görev yaptı. Türkiye burjuvazisi NATO’nun Azerbaycan burjuvazisiyle ilişkisinde yararlı hizmetler gördü. 2008-2013 yıllarında Azerbaycan ordusunun eğitimi de NATO standartlarına uygun hale getirildi.

SSCB döneminde Azerbaycan’a bağlı özerk bir bölge olan Dağlık Karabağ’daki Ermeni çoğunluk SSCB dağılınca bağımsızlığını ilan etmiş ve Ermenistan’ın da yardımıyla fiilen bağımsız olmuştu. SSCB’yi yıkan milliyetçi zehirin etkisiyle Ermenistan ve Azerbaycan’da katliamlar oldu, binlerce insan göç etmek zorunda kaldı. Oysa Sovyet döneminde 40 bin kadar Azeri-Ermeni evliliği vardı, halklar arasında düşmanlık değil dostluk vardı. Dağlık Karabağ ile Azerbaycan arasında aralıklarla devam eden savaşta binlerce insan öldü. Kosova’da Sırbistan’dan bağımsızlığı destekleyen NATO, Karabağ’da ise Azerbaycan’ı kendisine bağlamak için İlham Aliyev yönetimini ve Karabağ’ın Azerbaycan’a bağlılığını destekledi. Rusya ise genel olarak Ermeni tarafını destekliyordu. Ancak esasta hem Rusya’daki oligarşik rejim hem de NATO emperyalizmi Karabağ sorununu bölgedeki nüfuzunu artırmak için kullanmaya çalışmaktadır. 

Gürcü milliyetçileri, 1917 Ekim devriminden sonra Bolşeviklere düşmanlığa devam eden ve Alman emperyalizmini ülkeye davet eden Gürcü Menşevikleri gibi emperyalizme yanaştılar. Ukrayna ve Gürcistan milliyetçilerinin ortak özelliği Ekim devriminden sonra Bolşevizmden nefret ettikleri için ikisinin de Alman emperyalizmi ile anlaşmış olmasıdır. Ancak milliyetçilik zehiri Ukrayna’ya olduğu gibi Gürcü halkına da bir yarar getirmedi. Gürcistan bu süreçte Abhazya ve Güney Osetya’nın fiilen Gürcistan’dan ayrılmasına tanık oldu. SSCB’yi yıkan hainlerden olan Şevardnadze ve onun temsil ettiği antikomünist milliyetçilik Gürcistan’ın da parçalanmasına sebep oldu. Şevardnadze 2003 yılında istifa etti. Ocak 2004’te başkanlığı Şevardnadze’den devralan Miheil Saakaşvili şubat ayında ilk olarak ABD’deki efendilerini ziyaret ederek sadakatini bildirdi. Saakaşvili, emperyalizme daha iyi hizmet edeceğinin garantisini verdi. Ukrayna ve Gürcistan Nisan 2008’de Romanya’daki NATO zirvesinde üyelik için yol haritası istediler ancak Rusya’nın uyarıları ve Fransa’nın vetosu üyeliği önledi. Aynı yıl NATO-Gürcistan Komisyonu kuruldu. Irak’taki Gürcistan askeri sayısı iki bine çıktı. Yine aynı yıl Rusya’nın müttefiki Sırbistan’ın itirazlarına rağmen BM’de Kosova’nın bağımsızlığının tanınması Rusya ile NATO’nun arasını tekrar açtı. Kosova’nın bağımsızlığı tanınıyorsa Abhazya ve Güney Osetya’nınki neden tanınmıyordu? Eylül 2006’da NATO Gürcistan’ın Yoğun Diyalog başvurusunu kabul etti. NATO’nun Gürcistan’daki faaliyetleri ve Gürcistan hükümetlerinin açık Rusya karşıtı tavırları Rusya’nın tepkisini çekiyordu. Ağustos 2008’de Rusya Gürcistan’ın Güney Osetya’daki operasyonlarını gerekçe göstererek Gürcistan ile beş günlük bir savaşa girdi. Savaş sonunda Güney Osetya da Abhazya gibi de facto bağımsız hale geldi. Rusya-Gürcistan savaşı Gürcistan’ın NATO ile diyaloğun daha fazla yoğunlaşmasını engelledi.

Emperyalistler yıllardan beri Gürcistan’ı AB ve NATO üyeliği hayali ile avutuyorlar. Ancak SSCB döneminde Gürcistan’a bağlı olan Abhazya özerk cumhuriyeti 1992-93 Abhazya savaşından beri fiilen bağımsız. Güney Osetya özerk bölgesi de 2008 yılından beri Rusya desteğinde fiilen bağımsız. NATO ise Rusya ile çözülmemiş sorunları olan bir Gürcistan’ı üyeliğe almak istemiyor. 2014 yılındaki NATO zirvesinde NATO liderleri Gürcistan’a kapsamlı askeri yardım kararı aldılar. Bu yardım Gürcistan ordusunun eğitimini de içeriyordu. NATO ve Gürcistan ordusu 2016 ve 2019’da ortak tatbikat yaptılar. 2015 yılında Gürcistan NATO Mukabele Kuvvetine katıldı. Gürcistan NATO’nun Afganistan’daki gücü ISAF’a 1500 ile 870 arasında değişen sayıda askerle katıldı. Gürcistan ayrıca NATO’nun Kosova’daki gücüne (KFOR) 1999 ile 2008 yılları arasında 2,250 asker verdi. 2000-2007 yılları arasında Gürcistan bütün Avrasya’da nüfusa oranla en çok ABD yardımı alan ülke oldu. Aynı zamanda nüfusa oranla NATO veya ABD operasyonlarına en çok asker gönderen ve en çok asker kaybı olan ülke oldu. NATO’ya girmek için Türk askerinin kanını 1950’de Kore’de emperyalizme peşkeş çeken Adnan Menderes’in politikasının bir benzerini elli yıl sonra Gürcü kapitalizmi hayata geçirdi. Gürcistan’a ABD yardımı yılda ortalama 135 milyon dolara eşitti. ABD bu parayı Gürcistan’ın NATO’ya girişini hızlandırmak ve Rusya’yı kuşatmaya devam etmek için harcıyordu. ABD aynı zamanda Azerbaycan petrolünün Rusya’yı devreden çıkararak Gürcistan ve Türkiye üzerinden Karadeniz ve Akdeniz limanlarına ulaşması için Bakü-Supsa ve Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hatlarının inşasına destek verdi.

NATO’nun Kafkasya ve Orta Asya’daki çabaları başka yerlerde olduğu gibi Rusya ve Çin’i kuşatmaya yöneliktir ve bu amaçla her türlü gericilikle, militarizmle, piyasacı köktencilikle ve dikta rejimleriyle işbirliği içindedir. Sosyalist bir bloğun olmadığı günümüz koşullarında sosyalistlerin hem NATO emperyalizmine karşı hem de Rusya, Kafkasya, Orta Asya ve Çin’deki kapitalist rejimlere karşı mücadele etmesi gerekmektedir.

[1]https://www.nato.int/cps/en/natohq/declassified_139339.htm

[2]https://foreignpolicy.com/2022/01/19/putin-russia-ukraine-nato-george-robertson/

[3]https://www.nato.int/cps/en/natohq/topics_50101.htm?selectedLocale=en

Comments are closed.

0 %