Kültür-Sanat

Ortaoyuncular’da örgütlüyüz

Sertaç Canbolat

Ferhan Şensoy ansiklopedi maddesi olmuş isimlerden biri, dolayısıyla böylesine önemli bir ansiklopedi maddesinin her yerde bulunabilecek ve herkesin bildiği veya kolaylıkla öğrenebileceği hayat öyküsünün bir benzerini burada, üstelik de onu yakından bire bir tanıyan biriymişim gibi tekrarlamamın yakışık almayacağını düşünüyorum.

Tiyatro eleştirisinde öteden beridir tuhaf bulduğum ve geçmişte benim de yaptığım hatalardan biri, bir tiyatro eserini “Nasıl bir tiyatro anlayışıyla tiyatro yapılmalı?” sorumuzda billurlaşan öznel ve “ideal” tiyatro anlayışımıza oturtmaya çalışmaktır. Oysa yapılanın, kendi tarz ve anlayışındaki belli ölçülere göre nasıl “yapıldığını” değerlendirebilmek gerekir. Yani kendi tiyatro anlayışımı (bunu gerçekleştirmemiş ve sadece kavramlarla yer ettiğinden dolayı da “ideal” olan anlayışımı) yapılana dayatmak değil, yapılanın (yani somutlananın) nedenlerini ve nasıllarını o somut durumun idealine göre değerlendirmek. Buradan “Nasıl bir tiyatro anlayışıyla tiyatro yapılmalı?” sorusunun sorulmaması gerektiği veya değersiz olduğu sonucu çıkarılmamalı. Bilakis, bu soru, tiyatro eserinin sanatsal eleştirisi için değil ama tiyatroyu yapanın ideoloji-siyasi-sanatsal bütünlüğünü görmek için önemli bir sorudur. Diğer taraftan edebi bir tür olarak “deneme” o kadar çok ölmüş olmalı ki Ferhan Şensoy’un mizah çuvaldızı bile bırakalım bu türü canlandırmayı, adını bile hatırlatamadığından burada sadece değinerek geçmiş olayım. Ferhan Şensoy ansiklopedi maddesinin altında “Kitapları” kısmında bulacağımız kitapların pek çoğu “anı” başlığında yer alıyor olsa da denemeye uzak düşmediğini görebiliyoruz.

[arm_restrict_content plan=”3,2,” type=”show”]

Ferhan Şensoy’un sanat mirasından önce onun “eleştiri” üzerine düşüncelerinden başlayayım. Ferhan Şensoy eleştirmenler üzerine görüşlerini yazılarında ve röportajlarında epeyce açıklar ve fırsat buldukça tekrarlar. Her ne kadar eskinin Adnan Benk gibi eleştirmenlerin Türk tiyatrosuna nasıl katkıda bulunduğunu ifade etse de eleştirmenlerin sanatçıya yol gösteremeyeceğini (yani eleştirmenin eleştiri etkinliğinin sanatçı açısından anlamsızlığını) keskin bir şekilde belirler, sonra da sanat eserinin “eleştirisini” eleştirmen-kültürel etkinlik takipçisi ikiliğine yerleştirir, yani kültürel etkinliğin alıcısı ile kültür etkinlik tavsiyecisi-tanıtıcısı durumundaki eleştirmen arasındaki belki de bir alışveriş tavsiyesi ilişkisine… (Elbette bu sözlerim ancak sayfalarca tartıştıktan sonra sonuç kısmında söylenebilir fakat burada o kadar sayfa için yer yok, üstelik o sayfalar aslında başka mecralarda yazılmalı, başka mecralarda tartışılmalıydı.) Aradaki parantezden sonra Ferhan Şensoy’un “eleştiri” kavrayışının “eleştirisine”…

Eleştiri sanatçı da dâhil olmak üzere herkesin yetiştiği ve her şeyin filizlendiği kültürel iklimin ta kendisi; ne sanatçı-eleştirmen ne de kültürel etkinlik takipçisi-eleştirmen denkleminin öğesi. Şu halde “eleştirmeni” sanat ikliminin hem yaratıcısı hem de ürünü yapıyorum ki, eleştirmeni tespit edip etmediğimize göre o sanat ortamının genel çerçevesini tanımlayabiliriz. Örneğin edebiyat alanında “edebiyat eleştirmenlerinden” bahsedebilmemiz başka bir anlama gelir “kitap tanıtıcıları” başka bir anlama… Veya yine örnek olsun, “film eleştirmenleri” yerine “yabancı dil bilmenin kolaylaştırdığı Google araması uzmanı malumatfuruş film tanıtıcıları” asla aynı anlama gelmez. Dahası bugün tiyatronun nereye neden sıkıştığını da saptamanın da aynı “eleştiri” kavramının sınırları içinde kaldığını düşünebiliyorum.

Dolayısıyla aslında benim veya bir başkasının bir Ferhan Şensoy tiyatrosundan bahsetmesi için öncelikle bir Ferhan Şensoy tiyatrosu “eleştirisinin” (yani bir tartışmanın) örneklerini görmesi, diğer bir deyişle çatışma alanında bulunması, hatta saf tutması gerekirdi. Yoksa Ferhan Şensoy tiyatrosunun ne kadar önemli olduğunu birbirine fazlasıyla benzeyen ve birbirlerinin anlamını açmadıklarından dolayı tek ve basit bir önermeyi kalabalık göstermeye çalışmaktan daha öteye gidemeyiz.

Başta da dediğim gibi, tiyatroda bize sanatsal-ideolojik çatışmanın varlığını ve taraflarını ifade eden bir eleştiri külliyatına rastlamıyoruz, dolayısıyla benim buradaki saptamalarım yüzeysel bulunacaksa bunun nedeni o çok önceden verilmiş olması gereken yazılı kanıtların mevcut olmayışıdır; ancak bu saptamaların, yani doğrudan sonucu veren bu özetler kafamdaki bir çatışmanın ve taraf olmanın ürünüdür.

Şu halde Ferhan Şensoy’un sanat anlayışının ürünleri üzerine konuşacaksak ve “Varsayalım İsmail” gibi kendi döneminin ilerisinde addedebileceğimiz “absürd” televizyon dizilerini, “Aptallara Güzel Gelen Televizyon Dizileri” gibi uyarlamaları paranteze alırsak geriye elbette kabare ve politik tiyatro kavramları kalıyor; buna belki de politik kabare demeliyiz.

Türkiye’de politik tiyatro değil ama politik kabare Haldun Taner’le, dahası Haldun Taner’in öğrencileriyle birlikte anılıyor. Dolayısıyla Ortaoyuncular’ı da Ferhan Şensoy’un kimi röportajlarında “babam” dediği Haldun Taner’in mirası içinde sayabiliriz. Ortaoyuncular’ın politik kabaresinde ve politik tiyatrosu içinde dönemin politik ortamına şiddetli bir şamar oturtan “Şahları da Vururlar”, gerici örgütlerin ölüm listeleri hazırladığı ve Şan Tiyatrosu’nun yakıldığı (ve gece bekçisi Niyazi Amca’nın hayatını kaybettiği) “Muzır Müzikal”, benim başlı başına özel bir yer atfettiğim “Eşek Arıları”, “İşsizler Cennete Gider”, “Soyut Padişah”, “Çok Tuhaf Soruşturma” (daha sonra Pardon filmi, pardon, “damgası” olarak da görüyoruz) ve diğer pek çok örnek, ülkemizde tiyatronun hem sanatsal hem de gündelik hayattaki somut varoluşu açısından nasıl politikleştiğinin tarihinde önemli bir yer tutuyor.

Ferhan Şensoy’un mizahı da işte bu politik tiyatro-politik kabarenin çimentosu, bağlayıcısı olarak duruyor. Evet, “mizah” buradaki en doğru kelime. Zira bugün ayrımları daha kesin ve keskin yapmak durumundayız. Fransızcada “comédie” bütün bir drama türü ürünlerinin bugün de (dramayla eşanlamlı olarak) ortak adıdır ve comédien de (dişil comédienne) oyuncu olarak bizim “komedimizin” anlamından farklı olarak tiyatro tarihindeki kökenine daha yakın durmaktadır. Bizim “komedimiz” ise stand-up’ın hükümranlığına girmiş durumda. Stand-up güldürüyü kendi zindanına hapsetmiş, öyle ki komedi filmlerinin her bir sekansı bir stand-up sahnesinin gag’lerinin art arda dizilişini andırıyor. Dolayısıyla bizim de gülüşümüz, bırakalım mizahın uzağında bir yere düşmesine, stand-up türünün güldürüsüne doğru daralmış, dahası tamamen o anlayış tarafından şekillendirilmiş bulunuyor. Stand-up’larla gülmeye alışanların mizahla nasıl gülebileceğini, hele de politik mizahla nasıl gülebileceğini, yaşımız itibarıyla bizim de dâhil olduğumuz bir geçmiş dairesi açısından değil ama bugün ve gelecekte nasıl gülebileceği açısından konuşmaya kalkarsak benim aklıma gelen en kolay ve kolaycı cümle “Mizahın güldürmesinden önce finans kapitalizmin vahşi ve güvensiz ormanında bu mizah nasıl kurulacak?” cümlesi. Yeni bir politik mizah nasıl mümkün sorusunun da gösteri sanatları alanının yakıcı cümlesi olmadığı muhakkak. Ferhan Şensoy’un mizahının örnekleriyle yeterince tanışmış olanlar için onun “Dünyayı cehenneme çevirenlerin Cennet peşinde koşması bana her zaman gülünç gelmiştir” ifadesinin iyi bir özet olduğu, dahası “burjuvazi-işçi sınıfı” kadar da keskin bir denkleme sahip olduğu kanısındayım. Ve işte keskin bir denklem olarak her somut durumun tahlili için ideolojik bir mihenk taşı cümlesi. AKP’nin pespaye rant projelerinin pespaye hukuk katliamlarının temsil binası olan Zorlu’nun salonunda “hayata dokunan oyunlar sergilemeyi” bu cümleden daha iyi hangi mihenk taşı aydınlatabilir? Ustası Jérôme Savary gibi yaparak Nöbetçi Tiyatro’yla genç oyuncular yetiştiren Ferhan Şensoy’un, kendisine yöneltilen “Madem komünistsiniz neden örgülü değilsiniz?” sorusuna “Biz Ortaoyuncular’da örgütlüyüz” cevabını vermesi de bana tiyatronun nasıl bir yer olması gerektiğini tiyatro hakkındaki yüzlerce sayfadan daha iyi anlatıyor. (Umarım Ortaoyuncular bu örgütlü geleneklerinin yolunda devam edeceklerdir.) Yukarıda ikinci paragrafta söylediğim her şey tam olarak işte bu örgütün ne olacağından sonra tartışılması gerekenlerdir ve Ferhan Şensoy’un tiyatrosunun ne olduğu, geçmişin anlatımından daha çok geleceğin şekillendirilmesini ilgilendirmektedir.

Ustaya saygıyla…

[armelse]

Yazının tamamına erişmek için abone olmalısınız. Tıkla, abone ol

[/arm_restrict_content]

Comments are closed.

0 %