Gündem

Gamze Yücesan Özdemir ile söyleşi

İlerici Kadınlar Derneği Genel Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Gamze Yücesan Özdemir ile laiklik mücadelesinin önemini, emekçi kadınlar için neden vazgeçilmemesi gereken bir mücadele alanı olduğunu konuştuk. 

Söyleşi: Afitap Kuzgun

Öncelikle bizimle söyleşi yapmayı kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Dergimizin bu sayısında dosya konumuzu “Laiklik” olarak belirledik. İlerici Kadınlar Derneği (İKD) de kuruluşundan bu yana laiklik mücadelesini başa koymuş bir dernek, son olarak da 29 Mart tarihinde “Laiklik İçin Çağrımızdır” başlıklı bir açıklama yaparak emekçi kadınları mücadeleye çağırdınız. İKD bu açıklamayı ‘İstanbul Sözleşmesi’ olarak bilinen ve 2011 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin de imzaladığı “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nden Cumhurbaşkanının tek yanlı kararı ile imzayı çekmesinin ardından gerçekleştirdi. Sözleşme’den imzanın çekilmesi AKP’nin iktidar olmasından bu yana izlediği gerici politikaların bir sonucu, ama sonuncusu değil muhtemelen. İKD’nin açıklamasında da “Gericiliğe Boyun Eğmiyoruz, Laiklikten Vazgeçmiyoruz!” vurgusu önemli. Bu noktada İKD’nin laiklik mücadelesini öne çıkarması konusunda neler söyleyebilirsiniz?      

Gamze Yücesan Özdemir: Kadına, kadının bireysel ve toplumsal varoluşuna yönelik saldırılar hem kadınlara dönük politikaların hem de toplumsal ve siyasal yaşamın her alanında gerçekleşen müdahalelerin sonucudur. Burada ikili bir hareketten bahsedebiliriz. Topluma karşı girişilen müdahale ve uygulamalar doğrudan kadınlar üzerinden tesis edilmektedir. Kadınlara dönük politikalar ve saldırılar da doğrudan tüm toplumu şekillendirmektedir. Topluma dönük müdahaleler ile kadına dönük müdahaleler alanında çift yönlü hareketin kavşağı ise laikliktir. İKD de laiklik mücadelesini tam buradan örüyor. 

Laiklik kadınların kendi kaderlerini belirleme mücadelesi için vazgeçilmezdir. Sıradan insanların kendi kaderlerini belirleme mücadelesi olarak laiklik, tüm insanlar için, ama özellikle kadınlar için önemlidir. Çünkü laiklik öncesi dönemlerde kadınlar, dini kurallara dayandırılarak erkeğe ve yöneticiye itaat etmesi beklenen ikinci sınıf varlıklar olarak kabul edildiler. Dolayısıyla laiklik kadınların eşit yurttaş olması için vazgeçilmezdir. Laiklik, hukukun ve toplumsal yaşamın dinselleştirilmesinin önünde önemli bir settir. Emeklerine ve hayatlarına tanrısal buyruk adı altında el konulan kadınlar, laiklikle birlikte erkeklerle eşit biçimde toplumun aktif üyeleri olarak yurttaşlık haklarını elde ettiler.

İkinci olarak laiklik kadınların bilimsel eğitime ulaşması için vazgeçilmezdir. Laiklik, çocuklarımızın hayatlarını karartmak, onları itaat ve korku aşılayan bir eğitime mahkum etmek isteyenlere karşı durmaktır. İktidarlarını kalıcı kılmak için her geçen gün yerleştirmeye çabaladıkları küçümseyen, çaresiz bırakan, değersiz hissettiren ve soluk aldırmayan gerici eğitimi reddetmektir.  

Üçüncü olarak laiklik kadın emeğinin sömürüsünün yok edilmesi için vazgeçilmezdir. Sermaye ve emeğin uzlaşmaz çelişkisinin kalın ve gerici bir örtü altında gizlenmesine itiraz etmektir. Emeği sermaye karşısında dilsiz, sözsüz ve eylemsiz bırakan gericiliğe karşı çıkmaktır. İş kazalarına fıtrat dedirten; kayıt dışı çalışmanın ve taşeronlaşmanın ağır sömürüsünü işçi-işveren arasındaki ortak dindar pratiklerle geçiştiren; itaatkârlaştıran ve şükrettiren kalın ve gerici örtüyü kaldırmaktır. 

Dördüncü olarak laiklik kadının toplumsal yaşamda var olabilmesi için vazgeçilmezdir. Toplumun dinselleştirilmesi kaçınılmaz olarak kadınların toplumdan dışlanması anlamına gelir. Laikliğin ortadan kaldırılmasının gerçekleşme alanı tarihsel olarak hep kadınlar üzerinden şekillenir. Kadınların giyimi, toplumsal yaşamda varoluşu laikliğin ortadan kaldırılmasının ilk eşiğidir. Laikliğe dönük saldırılar, kadınların denetim altına alınmasının bir aracı olurken, kadın düşmanlığı da laikliğin yok edilerek toplumun dinselleştirilmesinin en temel stratejisi olarak uygulanır.

Beşinci olarak laiklik kadının özgürleşmesi için vazgeçilmezdir. Kadının özgürleşmesi, gericilik ve bu kasveti dağıtacak en büyük güçtür. Özgürleşme, bireysel hareket serbestisi ya da kendi bedeni üzerindeki hakimiyet ile sınırlandırılamayacak kadar büyük bir ufkun parçasıdır. Kadının özgürleşmesiyle emekten yana, laik ve kamucu bir toplum inşası birbirinden ayrı düşünülemez. Bugün de özgürlük, kadının yalnızca bireysel yaşamında değil, toplumsal yaşamda da söz sahibi olmasını ve bu deneyim içinde kendi niteliklerini kaybetmeden var olabilmesini içerir.

Sizin de belirttiğiniz gibi özgürleşme salt kadın bedenine sıkıştırılamayacağı gibi laiklik de bireysel özgürlükler çerçevesinde değerlendirilemez. Ancak laiklik kavramının özellikle liberaller tarafından sıklıkla özgürlükler başlığına indirgenerek ele alındığını, bunun yanında salt burjuvazinin bir ideolojisi olarak değerlendirildiğini görüyoruz. Sizce bu tanımlamalar, açıklamalar yeterli mi? Laikliği tarihsel bağlamı içerisinde nasıl değerlendirmeliyiz? Laiklik nedir? 

Gamze Yücesan Özdemir: Sol liberalizm laikliği özgürlük başlığına indirgeyerek ele alma eğilimindedir. Sol liberalizmin dolaşıma soktuğu çoklu din, çoklu kültür ve çoklu kimlik tezleri, laikliği baskıcı bir tutum olarak betimler. Laiklik sol liberallerin dolaşıma sokmaya çalıştığı gibi endişeli modernlerin, beyaz Türklerin talebi değildir. Endişeli modernlerin, beyaz Türklerin laikliğe ihtiyacı yoktur zira onlar kendi laik adacıklarını rahatlıkla kurabilirler. Çocuklarını “kurtarılmış” özel okullara gönderebilirler. Gündelik hayatlarını ise yurtiçinde ve/veya tatillerde yurtdışında istedikleri yerde geçirebilirler. 

Sol liberalizm kadın hareketi üzerinde de oldukça etkilidir. Toplumsal cinsiyet meselesinin salt birey, kimlik ve yaşam tarzı şeklinde tartışılması, laikliğin politik ve düşünsel olarak geri planda kalmasına yol açıyor. Sol liberalizmin hem siyasal alandaki hem de kadın hareketindeki etkisi, laikliğin emekçi sınıflarla bağını da zayıflatmıştır. Laiklik taleplerinin suni gündem olarak nitelenmesi, laikliğin büyük kentlerin belirli bölgelerine sıkışmış elit ve zengin bir tabakanın talebiymiş gibi görülmesi laikliğin emekçi sınıflarla bağlarını gölgeliyor. Oysa ki, laiklik her şeyden önce emekçilerin talebidir.

Laiklik insani ve toplumsal varoluşun dünyevileşmesidir. Laiklik, toplumdaki iktidarın kaynağının tanrısal değil dünyevi olduğunu savunmaktadır. Laiklik, iktidarın dünyevi ihtiyaçlar çerçevesinde gerçekleşen toplumsal ilişkilerle kurulduğunu savunarak devrim niteliğinde bir özgürleşme adımı yaratmıştır. Laiklik, tanrıya inanan insanlara karşı girişilen bir mücadele değildir. Laiklik, kendini tanrının elçisi olarak dayatan ve tüm toplumdan teslimiyet bekleyen yönetici kesimlere karşı girişilen bir mücadeledir. Dolayısıyla laiklik, tüm icraatını tanrıya dayandırarak insanlar üzerinde baskı kuran güçlere karşı, sıradan insanların kendi kaderlerini ellerine alma mücadelesidir. Sıradan insanların kendi kaderlerini belirleme mücadelesi olarak laiklik, tüm insanlar için ama özellikle kadınlar için önemlidir. Bugün laiklik, kadınların doğrudan meselesi ve mücadele alanıdır.

Liberallerin laikliği tanımladıkları zeminin de desteğiyle AKP’nin politikaları toplumsal yapıda ciddi dönüşümlere neden oldu. Bunda gerici uygulamaların önemli bir payı var. Bu gerici uygulamaların sermayenin emeğe dönük saldırılarında da oldukça işlevsel olduğunu söyleyebiliriz. Burada karşımıza kadınlara, özellikle de kadın emekçilere dönük saldırılar çıkıyor. Sizce bu saldırılara karşı nasıl bir mücadele yürütülmeli? İKD’nin bu başlıktaki çalışmaları nelerdir?

Gamze Yücesan Özdemir: İKD’nin en önemli mücadele başlığı, toplumsal mücadelede kadının yerini açıklamaya ve değiştirmeye yönelik teorik ve pratik birikimi sağlamaktır. Kadın sorununa ilişkin bu yaklaşım, siyasal duruşların oldukça bulanıklaştığı bir anda çok değerlidir. İKD, tarihsel materyalizmi ve diyalektiği temel alıyor. Kadın sorununa ilişkin bu yaklaşım, temelini Clara Zetkin’in sözlerinde bulur. Tarihsel materyalizme ve diyalektik yönteme dayanan ekonomi politik, Zetkin’e göre, “bize kadın sorunu üzerine hazır reçeteler değil ama çok daha iyi bir şeyi, onu incelemek ve kavramak için doğru ve emin yöntemi verir.” Dolayısıyla, İKD kadın sorununu ayrıksı ve bağımsız bir alan olarak değil; toplumun ve toplumsal mücadelenin organik ve belirleyici bir boyutu olarak değerlendiriyor. İKD ulaşabildiği her yerde, her mahallede, her işyerinde, her evde kadın emekçilerin içinde bulunduğu koşulları değerlendirecek ve değiştirecek bir mücadele hattı örüyor. 

Teşekkür ederiz.

Gamze Yücesan Özdemir: Ben teşekkür ederim.

Abone olmak için tıkla

Comments are closed.

0 %